Mücahit SAV, EÜAŞ/ETKB Müşavir
Türkiye enerji kaynaklarında kendi kendine yetebilen bir ülke değildir. Enerji ve doğal kaynaklar bakımından zengin ve verimli bir yer olmasa da bu alanda güçlü olan yanları vardır. Bunlar; alternatif enerji kaynakları, temiz ve yenilenebilir enerji potansiyelinin varlığı, linyit gibi yerli enerji kaynakları, enerji piyasasının liberalleşmesi gibi özellikleridir.
Ülkemizin, toplam enerji ihtiyacında yüzde 70’in üzerinde dışa bağımlılık oranı vardır. Petrolde yüzde 91, doğal gazda yüzde 98-99 oranlarında başka ülkelere bağımlıdır. Türkiye’nin fosil yakıt kullanımından kaynaklı dışa bağımlılığının azaltılması amacıyla kendi öz kaynaklarını kullanarak enerjiye ulaşması noktasında, yerli üretim oldukça önemlidir. Bu vesileyle; Türkiye’nin enerji alanında koyduğu hedefler için Milli Enerji ve Maden Politikası 2017 yılında Enerji Bakanlığınca Kamuoyuna sunulmuştur. Ancak sadece Kamuoyu sunumu yapılmış olup, geçen bu süre zarfı içerisinde Politika ve atılacak stratejik adımlarla ilgili herhangi bir “Belge” oluşturulmamıştır.
Milli Enerji ve Maden Politikası’nın amacı; Türkiye cari açığının büyük bir bölümünü teşkil eden enerji ihtiyacını yerli üretimlerden karşılamak ve dışa bağımlılığı azaltarak kendi kendine yetebilen bir ülke konumuna gelmesini sağlamaktır. Politika kapsamında; bilinen linyit ve taşkömürü kaynaklarının tamamının elektrik üretiminde kullanılması hedefine paralel olarak yenilenebilir kaynakları ve nükleer enerji üretiminin toplam elektrik üretimi içerisindeki paylarının artırılması gerektiği üzerinde önemle durulmuştur. Enerji kaynaklarında çeşitliliğe verilen önemin yanı sıra, teknoloji başta olmak üzere her alanda yerli üretim tekniklerini kullanmak amaçlanmıştır.
Bu temalar temelinde oluşturulan başlıca hedefler özetle şöyledir:
- Hem rüzgâr, hem de güneş enerjisinde 10 yıl içerisinde her bir kaynak için sisteme ilave 10’ar bin MW kapasite eklenmesi,
- 3 ayrı sahada nükleer santral kurulmasına ilişkin çalışmaların devam ettirilmesi,
- İlave 5.000 MW yerli kömüre dayalı kurulu gücün kurulması,
- Potansiyeli yüksek olan büyük kömür sahalarının yatırıma açılması; Eskişehir, Afyonkarahisar, Konya ve Trakya kömür sahalarında bulunan yaklaşık 3,5 milyar ton kömür rezervinin ekonomiye kazandırılması amaçlanmıştır.
Maden projelerinin büyük bir bölümü ya hukuk davaları ile durdurulmuş, ya yatırımcı bulunamaması sebebiyle ertelenmiş ya da yanlış fizibilite çalışmalarından dolayı bekletilmektedir. Dolayısıyla Politika’nın en önemli tarafı olan “Maden” sektörü tarafında bir ilerleme sağlanamamıştır. Rüzgâr ve güneş kaynaklı projeler başta olmak üzere yenilenebilir enerji projelerinde ise çok önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Nükleer santral kurulumu olarak Mersin Akkuyu sahasında çalışmalar bulunmakta olup, ilk ünitenin 2024 yılında devreye alınacağı beklenmektedir.
Politikanın En Önemli Sac Ayağı; Yerlileştirme
Enerjide ve sanayide son yıllarda en çok dillendirilen “Yerlileştirmenin”, genelde Türkiye’nin savaşlara veya ambargolara maruz kaldığı dönemlerde ciddiyetle üzerinde durulmuştur. Bunun dışındaki zamanlarda her zaman kolayına kaçılmış, yurtdışından ihraç etme şeklinde düşünülmüş, yerli kaynaklara gereken önem tam anlamıyla verilmemiştir. Son yıllarda petrol ve doğal gaz aramaları ve yerli sanayiye verilen desteklerle yerlileştirme adımlarında ilerlemeler kaydedilmeye başlanmıştır.
Özellikle Türkiye gibi petrol ve doğal gaz ithal eden ülkeler için enerji fiyatlarındaki artışlar, cari işlemler açığı üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır. Cari açığın düşürülmesi ve enerji kaynaklarında dışa bağımlılığın azaltılması, Enerji Politikası’nın ana gayesidir. Günümüzde ülke cari açığının büyük bir bölümünü teşkil eden petrol ve doğal gaz gibi kaynaklar için aramaları artırmak ve yeni sahalar bulmak, yerlileştirme başlığının en büyük adımını oluşturmaktadır. Bu bağlamda Akdeniz ve Karadeniz’de başlatılan doğal gaz ve petrol aramaları büyük önem teşkil etmektedir. Bunun yanında doğal gaz arz sıkıntısının yaşanmaması için depolama kapasitesinin artırılması için çalışmalar yapılmaktadır. Ayrıca Marmara ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan kaya gazı rezervlerinin ekonomiye kazandırılması da yerlileştirme açısından çok önemlidir. Özellikle hidroliğin başını çektiği rüzgâr, jeotermal, güneş, biyokütle ve hidrojen enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklar, linyit, taşkömürü ve bor gibi yerli kaynaklar, ülkemizin önemli yerli ve milli enerji kaynaklarının başında gelmektedir.
i. Denizlerde Arama Faaliyetleri
Arz güvenliğini sağlamak adına, denizlerdeki petrol ve doğal gaz arama ve üretim faaliyetleri artırılarak sürdürülmektedir. Bu kapsamda; denizlerde arama ve sondaj faaliyetlerinin yapılması amacıyla 2013 yılında satın alınan Barbaros Hayrettin Paşa ve Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından temin edilen Oruç Reis gemileri ile sismik veri toplama çalışmaları yapılmıştır. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığınca (TPAO) satın alınan Yavuz ve Fatih derin deniz sondaj gemileri ile 2017 yılından itibaren Akdeniz ve Karadeniz’de kuyuların açılmasına başlanmıştır.
İlk önce 2020 yılında Fatih gemisince Türkiye’nin Karadeniz’deki münhasır ekonomik bölgesinde (MEB), yaklaşık 170 km açıkta tahmini 320 milyar m3, ardından 85 milyar m3 ilave olarak doğal gaz keşfi gerçekleştirilmiştir. Daha sonra Sakarya gaz sahasındaki Amasra-1 kuyusunda yapılan diğer doğal gaz keşifleriyle birlikte Karadeniz’deki toplam gaz keşfi hâlihazırda 710 milyar metreküpe ulaşmıştır. Halen yeni keşifler için aramalar devam etmektedir.

Şekil 1. Karadeniz’de Münhasır Ekonomik Bölgeler (MEB)
Akdeniz’de ise Türkiye; 2019 yılında Libya ile “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Mutabakatı”nı imzalamış ve arasında 18,6 millik (yaklaşık 30 km) bir sınır oluşturmuştur. Böylece, güneybatı deniz sahasında kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırını belirlemiştir. Daha önemlisi, Libya ile imzalanan anlaşmadan sonra ortaya çıkan MEB sınırları, bu bölgeden geçirilmek istenen tüm boru hattı projelerinde Türkiye’nin onayını gerekli kılmıştır. Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail, Mısır, Lübnan ve Suriye gibi sorun yaşanılan tüm bu ülkelerin arasından sıyrılarak, enerji denklemi açısından Doğu Akdeniz’de böyle bir adımın atılması Türkiye açısından son yılların en önemli başarılarından olmuştur.

Şekil 2. Akdeniz’de Türkiye – Libya Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB)
Ancak Akdeniz’de şu ana kadar herhangi bir gaz keşfi olmamıştır. Ayrıca, denizin en az 2000 m derinliklerinde bulunan gazın karaya ulaştırılması oldukça masraflı bir iştir. Söz konusu gazın çıkarılması, taşınması ve evlere ulaştırılmasının rantabıl olması için maliyetlerinin yurt dışından ithal edilen gaz maliyetlerinden daha az olması gerekmektedir. Aksi halde çıkarılması düşünülen yüksek maliyetli doğal gazın yerine yurt dışından daha ucuz gaz tedarik etmek çok daha avantajlı olacaktır.
ii. Doğal Gaz Depolaması
Kendi kendine yetebilecek bir doğal gaz üreticisi olmayan Türkiye, doğal gaz arz güvenliğini sağlamak için son yıllarda yer altı veya yer üstü depolama tesis projelerine öncelik vermeye başlamıştır. Bu bağlamda Kuzey Marmara’da, TPAO tarafından yaptırılan Silivri ve Değirmenköy Doğal Gaz Yeraltı Depolama Tesisleri bulunmaktadır. Diğer bir doğal gaz depolama tesisi olması düşünülen Tuz Gölü Doğal Gaz Yeraltı Depolama Projesi çalışmaları devam etmektedir. Tuz Gölü Tesisi 2024 yılında tamamlanması hedeflenmiş olup, proje tamamlandığında toplam 5,4 milyar m3 depolama kapasitesi ile dünyanın en büyük gaz depolama tesisi olacaktır. Halihazırda Silivri Tesisi ise 4,6 milyar m3 kapasitesine ulaşmıştır.

Resim 1. Tuz Gölü Doğal Gaz Depolama Sahası
Ayrıca, Türkiye’nin enerji arz güvenliğine katkıda bulunmak üzere Marmara Ereğli’si ve İzmir-Aliağa’da Sıvılaştırılmış Doğal Gaz (LNG) depoları bulunmaktadır. Bu depolar; Cezayir ve Nijerya’dan tedarik edilen LNG’nin ihtiyaç duyulması halinde, kullanılması için inşa edilmişlerdir. Bunlara ilaveten 2017 yılında devreye giren BOTAŞ Hatay-Dörtyol Yüzen Sıvılaştırılmış Doğal Gaz (LNG) Terminali (FSRU-Yüzen Depolama ve Yeniden Gazlaştırma Ünitesi) ve 2016 yıl sonu itibariyle devreye giren Etki Liman LNG tesisleri bulunmaktadır. Soros Körfezi’nde de bir adet FSRU için çalışmalara başlanmış olup, halen yapımı devam etmektedir.
Tüm bu depolama tesislerinin tamamlanmasıyla, 1 milyar m3‘ü FSRU ve LNG olmak üzere, Silivri Tesisi ve Tuz Gölü Tesisi ile Türkiye yeraltı doğal gaz depolaması, toplam 11 milyar m3 depolama hacmiyle önemli bir altyapıya sahip olacaktır.
iii. Tabii Kaynaklar
Türkiye krom, bor, mermer gibi bazı madenlerde dünya ölçeğinde rezerve sahiptir. Bunun yanı sıra diğer madenler bakımından da sanayi sektörü için gerekli hammaddeleri karşılayabilecek büyüklükte rezervlere sahip nadir ülkelerden biri konumundadır. Toplam 3,3 milyar ton rezerv miktarı ile dünya toplam bor rezervi sıralamasında yüzde 73’lük payla ilk sırada yer almaktadır. Ülkenin bilinen bor madeni yatakları Eskişehir, Kütahya, Bursa ve Balıkesir’de bulunmaktadır.
Türkiye’de Eskişehir, Uşak, Aydın ve Yozgat sınırlarında ekonomik olarak çıkarılabilecek toplam 12.000 tonun üzerinde görünür uranyum rezervi saptanmıştır. Ayrıca, dünyanın ikinci büyük toryum rezervlerine sahip olup, kanıtlanmış 380 bin ton rezervi bulunmaktadır.
Türkiye ayrıca şeyl gazı rezervine sahip, fakat rezervi çok zengin olmayan ülkeler arasındadır. Bununla birlikte kayda değer şeyl gazı ve şeyl petrolü potansiyeli olabileceği belirtilmektedir. TPAO ile geleneksel olmayan aramalar kapsamında; Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde ve Trakya Bölgesi’nde çalışmalar devam etmektedir. Yapılan tahminler doğrultusunda bu iki bölgede yaklaşık 680 milyar metreküp teknik olarak çıkarılabilecek kaya gazı kaynağına sahip olduğu öngörülmektedir.
iv. Yerli Kömür
Türkiye sınırları içerisinde yüz yıldan fazladır arama çalışmaları devam eden petrol ve petrol ürünlerinde bugüne kadar önemli miktarda bir kaynağa rastlanılamamıştır. Petrol ve kömür aramalarında Avrupa ve dünya ülkelerine göre geç başlayan Türkiye, günümüze kadar sadece kendi kendine yetebilecek kömür kaynağına kavuşmuştur. Bu nedenle, en önemli yerli kaynaklardan kömürü ekonomiye kazandırma, ülke içinde bulunan madenlerin zenginleştirilmesi, hammadde ve ara madde olarak kullanılması ile ülke madencilik sektöründe ithalatın azaltılması planlanmıştır.
Ancak, Maden Politikalarında istenilen başarı gerçekleşememiştir. Maden projelerinin hayata geçirilememesinde özellikle yaşanan zorlu Kamuoyu baskısı gelmektedir. Çok düşük kalorili yerli linyitlerin yeryüzüne çıkartılırken karşılaşılan çevresel sorunlar bu tür kaynakların kullanılmasını zorlaştırmaktadır. Yerli enerji kaynaklarında; özellikle çevre konusunda hassasiyetleri olan bölge halklarının itirazları ve siyasi baskılar nedeniyle projelerin tamamlanmasında sorunlar yaşanmaktadır. Maden rezervlerinin doğru tahmin edilememesi, uluslararası akreditasyona tabi tutulması, brüt miktar ile net işlenebilir miktar arasındaki büyük farkların olması yerli kömürün kullanılmasının önündeki en büyük engellerden bir diğeridir.
Ayrıca enerji projeleri özellikle de maden projeleri büyük ölçekli yatırımlardır. Milyarlarca dolar yatırım yapılması gereken projeleri, şirketlerin kendi öz kaynaklarından karşılaması oldukça güç hatta imkânsızdır. Özellikle son yıllarda imza altına alınan yeni iklim anlaşması olan ‘Paris Anlaşması’ sonrası bu tür projelere kredi verilmesinin önü de kapatılmıştır. Türkiye finans sektörü ve Çin şirketlerinin kısmi ilgisi dışında bu yatırımlar şirketlerin ilgisini çekmemektedir. Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası bu yatırımlara kredi vermeyeceklerini beyan etmektedir.
v. Yenilenebilir Enerji
Hızlı nüfus artışı olan Türkiye’de her geçen gün enerji ihtiyacı da artan bir seyir göstermektedir. Bu nedenle; ülkemiz de diğer ülkeler gibi enerji kaynaklarında dışa bağımlılığı önlemek ve kaynak çeşitliliği oluşturmak için yenilenebilir enerji kaynaklarına haklı bir yöneliş göstermektedir.
Türkiye’de son yıllarda elektrik üretiminde ithal kaynaklar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına ağırlık verilmiştir. Hidroliğin başını çektiği, güneş, rüzgâr, jeotermal gibi önemli enerji kaynaklarının avantajları göz önüne alınarak, çağımız enerji kaynağı olan yenilenebilir enerji kaynakları alanında, ülkemiz yeni mevzuatları ve çalışmalarıyla dünya ve AB ülkeleri arasında yerini almıştır.
2005 tarihinde ilk defa çıkarılan Yenilenebilir Enerji Kanunu’nun sonraki yıllarda tadil edilmesiyle, bu kaynaklarla elektrik üretilmesine verilen teşviklerin yanı sıra santral teçhizatlarının yerli imalat ile yapılmasına ve yeni teknoloji geliştirmeye de teşvik verilmeye başlanılmıştır. Bu hamle özel sektör yatırımcısının öngörülebilir bir piyasa isteğinden kaynaklanmıştır. Bu sayede yenilenebilir enerji kaynaklarına bağlı üretim sektöründe bir gelişme kaydedilebilmiştir. Son yıllarda elektrik enerjisinin yıllık bazdaki üretimlerinde; yerli elektrik enerjisi üretimi, ithal kaynaklar ile yapılan üretim miktarlarını geçmiştir.
Öngörülebilir Piyasa
Öngörülebilir Piyasa ile elektrik, doğal gaz ve maden sektöründe TEİAŞ, BOTAŞ, TPAO ve ETİMADEN gibi Kuruluşların enerji borsasına entegre olacak şekilde yeniden yapılandırılması düşünülmüştür. Bürokraside oluşacak muhtemel değişiklikler sonrası, kurulan yapılar ve başlatılan projeler ile politikaların devam etmesini sağlayacak kurumsal yapıların oluşturulması amaçlanmıştır.
Bu kapsamda, doğal gaz sektöründe piyasanın ayrıştırılması, elektrik sektöründe daha liberal bir piyasanın tesis edilmesi, etkin bir maden piyasasının oluşturulması hedeflenmiştir. Bu bağlamda, üniversiteler ile yapılan iş birlikleriyle serbest piyasa şartlarıyla uyumlu yeni bir maden yapısının oluşturulması için ön çalışmalara başlanmıştır. Ancak gelinen süreçte maden piyasasının oluşturulması henüz sağlanamamıştır. 2018 yılında yayımlanan AB ilerleme raporunda eleştiri konusu olan doğal gaz piyasasının ayrıştırılması hedefler arasında yerini almaya devam etmektedir. Zira 2001 yılından beri düşünülen bu adım da hala atılmamıştır.
Enerji sektöründeki özelleştirmeler süreci; öngörülebilir bir piyasaya geçişte katkı sağlamıştır. Zira özel sektörün önü açılarak, Kamu üzerindeki yükü azaltmayı amaçlayan serbestleştirme süreci ile daha öngörülebilir bir piyasaya kavuşulmuştur. Öte yandan, öngörülebilir şeffaf bir piyasanın yerli ve yabancı yatırımcıları enerji sektörüne yöneltebilmesi ve bu alana ilgiyi arttırabilmesi gerekmektedir. Bundan ötürü, öngörülebilir piyasa şartlarının oluşturulması demek, aynı zamanda yatırım ortamını iyileştiren bir sürecin de beraberinde getirilmesi demektir.
2001 yılından sonra serbestleşen Elektrik Piyasasında üretim yatırımlarının özel sektör tarafından yapılması öngörülmektedir. Ancak özellikle büyük ölçekli yatırımlar için yatırımcıların ve ihtiyaç duyulan dış finansman desteğinin sağlanabilmesi için yatırım ortamının Kamu tarafından oluşturulması gerekmektedir. Piyasa kapsamında verilen teşviklerle doğal kaynaklar ve yenilenebilir enerji kaynakları büyük ölçüde desteklenmektedir. Kamu tarafından bu yöndeki taleplere olumlu cevap verilmiş olup, özellikle elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklı üretim tesislerine verilen sübvansiyonların uzun bir süre daha devam ettirilmesi beklenmektedir. Ancak, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmak isteyen şirketler, her kaynak için ayrı sübvansiyonlar istemekte, bu sübvansiyonların verilmesi ise Kamu’ya büyük mali yükler getirmektedir. Devlet desteğini görmeyen yatırımcılar da proje üretmekten uzak durmaktadırlar. Bunu yanı sıra elektrik sektöründe Kamu payının yıllar içerisinde yüzde 20’lere kadar düşmesi iyi bir gelişme olmasına rağmen, hala fiyatların belirlenmesinde ve yatırımların artırılmasında Kamunun ağırlığı veya gölgesi devam etmektedir. Bu da şeffaf bir piyasanın oluşmasına engel olabilmektedir. Kamu marifeti ile öngörülebilir bir piyasanın oluşturulması hem yatırımlar hem de yatırımcılar için çok gereklidir.
Ayrıca, ülkemizde yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili birçok Kuruluş bulunmaktadır. Bu Kuruluşların bir kısmı farklı Bakanlıklar bünyesinde de olmaktadır. Hidrolik, rüzgâr, güneş, jeotermal, yerli kömür, petrol ve petrol türevleri ile ilgilenen çok sayıda Kamu Kurumu gösterilebilmektedir. Bu kuruluşların tek bir çatı altında toplanması, özerk olanların ayrıştırılması ve Kuruluşların kendi bünyesindeki yapılanmalarının hala devam ediyor olması da projelerin hayata geçirilme sürelerini uzatmaktadır.
Sonuç
Türkiye’nin etrafındaki tüm ülkeler zengin enerji kaynaklarına sahip olmasına rağmen Türkiye, bugüne kadar kendi sınırları içerisinde tükettiği doğal gazın hemen hemen hepsini, ham petrolü ise yüzde 90’nın üstünde ithal etmek zorunda kalmıştır. Netice itibariyle şimdiye kadar ki söylemlerin aksine enerjide dışa bağımlılık oranları her geçen sene yükseliş göstermiştir.
Sürekli büyüyen talebe kıyasla özellikle petrol ve doğal gaz üretimi çok kısıtlı olan Türkiye, bu dezavantajını bölgesel ticaret denklemlerinde aldığı rollerle dengelemeye çalışmaktadır. Önemli boru hatlarının geçiş güzergâhında bulunduğu için, bölgesel bir ticaret merkezi olma yönünde adımlar atmaktadır. Enerji ticaret merkezlerinin ortasında yer alan Türkiye, bu konumunun avantajlarını kullanarak sadece enerji transferini gerçekleştirmenin yanında bunların fiyatlarını belirlemede de öncü rol oynayabilmelidir. Bu zamana kadar konum avantajını tam anlamıyla gerçekleştirememiş olup, fiyat belirleme noktasında da ilerleme sağlayamamıştır. Ancak son yıllarda Trakya Bölgesi’nin Avrupa kıtası ile Asya kıtası arasında bir doğal gaz merkezi olması hususunda ciddi çalışmalar başlatılmıştır.
Ülke dışından ithal edilen doğal gaz, petrol ve ithal kömür gibi enerji kaynakları ve ülke içinde döviz kurlarının değişkenliği nedenlerinden dolayı hem elektrik enerjisi maliyetleri hem de cari açık oranları etkilenmektedir. Ayrıca petrol türlerinin sadece bir kaç ülkeden ithal edilmesi ile enerji güvenliği sorunu yaşanabilmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin, enerji hammaddelerinde dışa bağımlılığını azaltmak ve enerji kaleminin cari açığa minimum etki etmesini sağlamak için yeni, yerli ve alternatif enerji kaynaklarından azami oranda faydalanması gerekmektedir. Arz güvenliğinin sağlanması; elektrik üretiminde kaynak çeşitliliği, doğal gaz ve petrol depolama, iletim ve dağıtım altyapısı ile enerji verimliliği adımlarında ilerlemekle sağlanabileceği düşünülmektedir.
Kaynaklar
- Türkiye’nin Milli Enerjisi ve Maden Politikası, SETA Yayınları, 2017,
- 2021, 2022 Yılları Türkiye’nin Enerji Görünümü, Türkyılmaz O., Aytaç O., MMO,
- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2021 ve 2022 Yılları Bütçelerinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonuna Sunuşları,
- Elektrik Piyasasında Teşvik Mekanizmaları, Sav M., 2022, www.tenva.org
- www.enerji.gov.tr
- www.botas.gov.tr
- www.tpao.gov.tr
- www.mta.gov.tr