Oğuzhan AKYENER-TESPAM Başkanı
Oğuzhan AKYENER @Twitter
İnsanlık tarihi incelendiğinde, farklı sebepler yüzünden küresel dengeler ve uluslararası sistem belli periyotlarla önemli değişimler yaşamaktadır. Bu kapsamda yakın geçmişimizde özellikle Soğuk Savaş sonrasında uluslararası sistemde önemli farklılaşımlar olduğu ve 2001 yılında ABD’de gerçekleşen terör saldırıları ile bu değişimlerin yeniden rota değiştirdiği de söylenebilecektir.*
1990’lı yılların başından beri dünyada en etkin güç olan ABD (İngiltere ve diğer Avrupa’lı müttefiklerinin de genel anlamda kabul edilebilecek desteği ile) ortaya koyduğu yeni dünya düzenini sürdürmektedir. Fakat bu süreçte;
– özellikle İslam coğrafyasına yönelik ifa edilen bencil, iki yüzlü, ahlaksız ve kaosu arttırıcı sonuçlar doğuran sözde demokratik dokunuş ve müdahaleler,
– Batılı devletler arasında daha düşük seviyelerde seyretse de, devam eden ve yerine göre sertleşebilen fikir ayrılıkları,
– ekonomik ve teknolojik anlamda güçlenen Doğu ülkeleri,
– Doğunun yükselişi karşısında aynı trendi yakalayamayan Batılı ülkeler,
– Enerji, ticaret, ekonomi, lojistik gibi birçok alanda liderliği Çin’e kaptıran ABD
gibi faktörler küresel dengelerin yeniden değişmesi gerektiği ve değişeceği sinyallerini vermektedir. ABD’nin yöneticilik ahlakı uluslararası toplum nezdinde geçer not alamamıştır. Ayrıca bahsi geçen bu sinyaller fazlasıyla dikkat çekmeye başlamıştır ki; günümüzde gelinen noktada;
– Güçlenen milliyetçi ve ayrılıkçı akımlar,
– Hızla artan silah satışları,
– ABD – İngiltere arasında daha da gün yüzüne çıkan görüş ayrılıkları,
– AB’deki çatlaklar,
– ABD – Çin arasında Güney Çin Denizindeki sert rekabet,
– Kuzey Kore’nin nükleer tehditleri,
– Uluslararası sermayenin güvenli ve ekonomik liman olarak Çin’e doğru kayması,
– Rusya – İran ve Türkiye’nin bölgesel etkinliklerini ABD’ye rağmen, yerine göre farklı işbirlikleri dahi yaparak, arttırması
artık uluslararası sistemin yeni bir dönüşümün eşiğinde olduğunu daha net olarak ortaya koymaktadır.
Tam da böylesi hızlı ve keskin geçişlerin ve değişimlerin yaşandığı bir ortamda, Çin tarafından ortaya atılan, aslında halen işleyen ve binlerce yıllık geçmişi olan bir güzergahın ismini kullarak, çok geniş bir coğrafyanın ilgisine sunulan “Yeni İpek Yolu Projesi (OBOR)”ni doğru analiz edebilmek, uzun vadeli kurgular açısından çok önemlidir.
Bu sebeple bu çalışmada “Yeni İpek Yolu Projesi (OBOR)” hedefleri/içeriğine de değinilerek, farklı yönleriyle incelenecek, İngiliz aklının projenin vizyonuna etkilerinden bahsedilecek ve süreç enerji politikaları nezdinde de yorumlandıktan sonra, projenin Türkiye için önemine de değinilecektir.
YENİ İPEK YOLU PROJESİ
Yeni İpek Yolu (OBOR) aslında binlerce yıldır işlemeye devam eden geleneksel İpek Yolu güzergahlarının yeniden güncellenerek şekillendirilmesini, bu kapsamda kara – deniz – hava nakliye imkanlarının geliştirilerek, ilgili ülkeler arasındaki ticaret hacimlerinin çok daha yüksek boyutlara ulaştırılmasını, bu sağlanırken de, ilgili ülkelerin çoğuna bu altyapının geliştirilmesi için finansal destekler sağlanabilmesini hedefleyen ve öngören projedir.
Bu proje Çin tarafından her ne kadar 2013’te duyurulmuşsa da, OBOR üzerinde Çin’in çalışmaları çok daha eskiye dayanmaktadır. Bu kapsamda özellikle Pakistan, Myanmar, Özbekistan, Kazakistan, Rusya, Filipinler, İran ve Endonezya gibi birçok ülkede ciddi projeler hali hazırda gerçekleştirilmiş ve yatırımlar yapılmıştır. Fakat özellikle İngiltere öncülüğünde bazı Batılı devletlerin ve bu devletlerde yerleşik olan küresel para baronlarının görünür desteği ile projenin yeni vizyonuna kavuşması son bir yılda gerçekleşmiştir.
OBOR kapsamında özellikle aşağıdaki haritada yer alan kara ve deniz güzergahları boyunca, ilgili ülkelere yönelik:
• demiryolları, otoyollar, hava alanları, boru hatları, limanlar, fiber iletişim hatları, elektrik nakliye hatları inşa etme,
• serbest ticaret bölgeleri ve lojistik üsler kurma,
• altyapı projeleri ve enerji projeleri gerçekleştirmenin yanı sıra,
• çok daha farklı alanlarda finansal destek temini, yatırımlar ve teknoloji transferi sağlama gibi hedefler de bulunmaktadır.
Tabii haritada gösterilen güzergahlar dışında da, OBOR toplamda 65 ülkeyi ilgilendirmekte ve içermektedir.
OBOR’UN ANA HEDEFLERİ
Genel anlamda ilk bakışta “ticareti geliştirici uluslararası proje” niteliğinde anlgılan OBOR’un aslında cihanşümul anlamda siyasi ve politik hedefleri de bulunmaktadır. Bu kapsamda belki de OBOR’un ana hedeflerinin projeyi desteklediği anlaşılan öncelikli taraflar nezdinde kategorize edilmesi daha anlaşılır olacaktır.
OBOR’u destekleyen öncelikli tarafların: Çin, İngiltere ve küresel para baronları olduğu varsayılır ise;
Çin’in OBOR kapsamındaki ana hedeflerinin daha çok ticari olduğu anlaşılabilecektir. Bu kapsamda Çin:
– Fazla kapasitenin eritilebilmesi sağlamayı,
– Bu sayede büyümeyi sürdürülebilir kılmayı,
– Taşıma ve nakliye konusunda harcanan zamanı ve masrafları azaltmayı,
– Güzergah çeşitliliğini arttırmayı,
– Bu sayede de özellikle Avrupa piyasalarından daha fazla pay elde etmeyi,
– Bunun için de ABD ile ilgili pazarlarda daha ciddi bir ticari rekabete girebilmeyi,
– Bu rekabet süresince, teknolojik – askeri – istihbarat – siyasi olarak kendisinden daha güçlü olan ABD’ye karşı İngiltere gibi bazı destek veren Batılı ülkeleri OBOR sayesinde sigorta olarak yanında tutmayı,
– İç piyasasını daha liberal hale getirme politikalarının da desteği ile uluslararası yatırımcıları ülkesine çekmeyi hedeflemektedir.
İngiltere ise;
– Kaptırdığı ve sonrasında kısmen paylaşmaya çalıştığı dünya liderliği pozisyonu kapsamında yeni bir strateji ortaya koyabilmeyi,
– Bu kapsamda ABD’nin etkin gücü Pentagon ile arasında artan anlaşmazlıklar süresince kullanabileceği yeni bir koz elde etmeyi,
– Çin’in yükselen trendine karşı durmak yerine, kendi lehine kullanmayı,
– Bu süreçte artan iletişim ve nakil kanallarını da kullanarak, önemli bir bölümü eski sömürgelerinden oluşan geniş bir coğrafyaya daha rahat erişme imkanı bulmayı,
– Dünya düzeni değişecek ise; bu yeni düzeni kuran ve burada en etkin oyuncularından olan ülkeler arasında bulunmayı hedeflemektedir.
Küresel para baronları ise;
– Çevreci, liberal, demokratik, insancıl, özgürlükçü bir ideolojiye bürünmeye çalışan Çin’in bu dönüşümü kendi lehlerine gerçekleştirmesine yardımcı olmayı,
– Düşük üretim maliyetlerinin yanı sıra OBOR ile daha fazla imkanlar elde edilecek olan nakil olanaklarından faydalanmayı,
– Bu sayede ticari olarak daha fazla kar etmeyi,
– Daha realist, katı ve yaptırımcı bir politik çizgiye bürünen ABD’ye bir alternatif oluşturmayı,
– Çin gibi bir yapı ile mücadele etmek yerine, onunla birlikte hareket etmeyi planlamaktadırlar.
Yani bütün farklı etkin tarafların da OBOR ile farklı niyetleri ve hedefleri söz konusudur. Fakat bu hedeflerden anlaşılmaktadır ki; bu proje ABD’nin küresel hegemonik hedeflerine zarar vermekte ve dünya düzenini yeniden şekillendirmeyi hedeflemektedir.
“OBOR” BİRLİĞİ
OBOR’un Çin ile ilgili ticari hedefleri olan bir proje olmanın yanı sıra, özellikle İngiltere ve bazı küresel para baronlarının da desteği ile dünya için Çin merkezli yeni bir para&ticaret merkezi olma ve liberalist sistemi bu merkez üzerinden devam ettirme gibi niyetleri de ihtiva ettiği gözlemlenebilmektedir.
Bu kapsamda OBOR dahilinde, güzergah üzerindeki ilgili birçok ülke arasında:
• Politik koordinasyon mekanizmaları kurma,
• Ticaret – güvenlik – nakliye – lojistik – finans – bankacılık – para transferi – iletişim – enerji – teknoloji – yenilik – sağlık – işsizlikle mücadele – turizm gibi birçok alanda karşılıklı fayda sağlanabilecek ve işbirliği ağı oluşturulabilecek altyapılar teşkil etme,
• İlgili alanlarda ortak hareketi sağlayacak ilgili mevzuatlarda standardizasyonu, anlaşılabilirliği ve şeffaflığı sağlama,
• Gümrük ve ticari hususlardaki engelleri ortadan kaldırma,
• Ortak teftiş, inceleme, yönetim ve sertifika süreçleri geliştirme,
• Kültürel ve sosyal iletişim programları oluşturma,
• Ve ortak finans, bankacılık, para stok – dönüşüm ve nakil sistemleri geliştirme gibi alanlarda da adımlar atılmaya başlanmıştır.
Yani sadece “ortak finans, bankacılık, para stok – dönüşüm ve nakil sistemleri geliştirme” konusun dahi uzun vadede başarıya ulaşması ve hayata geçmesi ile ABD’nin para birimi sayesinde dünyayı yönetme kabiliyeti elinden alınacak ve dünyada önemli dengeler değişecektir. Buradan da anlaşılabildiği üzere, bu model hayata geçebilme imkanı bulduğunda, ABD’nin küresel etkinliği sonlandırılmış olacak ve ABD oyunun dışında bırakılacaktır.
Tüm bunların yanı sıra, yukarıdaki maddelerde açıklanan yönü ile OBOR’un bir ticaret geliştirici proje olmanın çok ötesinde uluslararası yeni bir birliktelik modeli önerisi/altyapısı olduğu da fark edilmektedir.
Bir diğer açıdan AB’den ayrılan İngiliz aklı, çatırdamaya başlayan birlikteliği öncesinden fark ederek, yükselen Doğunun imkanlarını lehine kullanabileceği yeni bir birlitelik kurmaya çalışmaktadır. Bu kurgu sayesinde birçok para baronunu arkasına almış ve Çin’in bir ticari atılım projesi olan “İpek Yolu” idealini daha cihanşümul hedefler ile şekillendirmiştir. Bunun neticesinde de uluslararası kamuoyunun idrakine yeni ismiyle OBOR’u Çin’in eliyle arz etmiş ve yeni bir dönüşümün fitilini ateşlemiştir.
Yani yeni vizyonu ile “OBOR” Birliğini hayata geçirme mücadelesi bütün şiddetiyle devam etmektedir.
AB gibi ticari olarak başlayıp, uzun vadede bir “birlik” halini alması hedeflenen “OBOR” ile mevcut dünya düzeninden farklı olarak;
– AB’nin ABD karşında etkisiz kaldığı yönlerdeki eksikliklerin giderildiği,
– Bu sayede kurgulanan birlikteliğin de ötesinde var olan bir hegemonik yapının ortadan kaldırıldığı,
– Bu birliktelik ile dünya düzeninin sağlandığı,
– Kısmen daha demokratik, insancıl, çevreci, liberal, zayıfların daha fazla temsil edildiği, ayrımcılığın reddedildiği izlenimi veren bir modelin tasavvur edildiği düşünülebilecektir.
OBOR & ENERJİ POLİTİKALARI 2050
Enerji hiç şüphesiz uluslararası politikaları şekillendiren en önemli unsurlar arasında yer almaktadır. Bu husus dikkate alındığında, OBOR gibi uluslararası topluma yeni bir dünya düzeni modeli önerisinde bulunan bir yaklaşım nezdinde de enerji politikalarının analiz edilmesi elzem olacaktır. Lakin, analizlerde kolaycılığa kaçan yaklaşımlarda olduğu gibi “herşeyi sürekli enerjiye bağlayarak, derinlemesine analiz etme zahmetinden kurtulma” tutumunun içerisine girilmemesine de özen gösterilmelidir.
Bu bağlamda OBOR nezdinde enerji politikalarını analiz edilirken;
• OBOR uzun vadeli bir proje olduğu için, uzun vadeli global enerji trendlerini,
• Stratejik kaynaklardan pay elde etme imkanlarını,
• OBOR güzergahındaki enerji akışlarını incelemek gerekmektedir.
Global enerji trendleri 2050’li yıllara yönelik aşağıdaki tabloda gösterildiği şekilde kısaca incelendiğinde,
– Tablodan anlaşılacağı üzere, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin yönelimleri ve durumları asıl denklemde daha fazla berlirleyici olmaktadır.
– Gelişmiş ülkeler daha çevreci, verimli ve yenilenebilir politikalara odaklanırken, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler aynı trendi gösterememekte ve kömür ve petrol talebini arttırmaktadır.
– Bunların yanı sıra, genel denklemde aynı zamanda temiz enerji sınıfında değerlendirilebilecek olan doğalgaz tüketiminde ciddi artış beklenmektedir. Bu artış hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler sınıfı için geçerlidir.
Bu sebeple orta ve uzun vadede özellikle gaz kaynaklarına ve bu kaynakları güvenli/sürdürülebilir olarak temin etmeye yönelik bir rekabet olacağı düşünülebilecektir. Tabiki kaynaklara erişim noktasında da, ilgili pazarların lokasyonları ve yüzey tesislerinin varlığı belirleyici faktör olacaktır. Ayrıca boru hatları ile naklin yanı sıra LNG ticaretinin de daha fazla önem ihtiva edeceği tahmin edilebilecektir.
Yukarıdaki tablodan ve yapılan yorumlardan yola çıkarak, OBOR’un ana oyuncusu olan Çin’in enerji alanındaki stratejik hedefleri incelendiğinde;
– Dünyadaki en büyük petrol ithalatçısı konumunda olan Çin, bu senaryoların farkındadır.
– Hızla artan enerji talebini karşılamak ve artık ülkede önemli bir sağlık problemi haline gelen hava kirliliğine karşı önlem alabilmek için:
o Enerji verimliliği ve temiz enerji alanında önemli girişimlerde bulunmaktadır.
o Kurulu yenilenebilir kapasitesini arttırmaya çalışmaktadır.
o Yeni kömür üretim projelerini dondurmakta ve kömür tüketim oranını azaltıcı önlemler almaya çalışmaktadır.
o Nükleer kapasitesini 2020’de iki katına çıkarmayı hedeflemektedir.
o Metan hidrat ve kaya gazına yönelik yatırımlar yürütmektedir.
o Elektrikli araçları desteklemektedir.
o En önemlisi ısıtma, ulaşım ve elektrik üretiminde doğalgaz kullanımına yönelik bir dönüşümü gerçekleştirmeye çalışmaktadır.
– Bu sebeple geleceğin en büyük doğalgaz ithalatçısı olacaktır.
Dolayısı ile OBOR kapsamında da değerlendirilebilecek olan; doğalgaz ithalat güvenliğini sağlamaya yönelik önemli adımlar atmaktadır.
Bu yaklaşıma daha geniş perspektiften bakmak adına, 2050 yılında ilgili coğrafyalardaki gaz ithalat ve ihracat kapasiteleri aşağıdaki haritada gösterildiği şekilde incelendiğinde:
– 2050 yılında yıllık ortalama: AB’nin 480 milyar m3, Türkiye’nin 85 milyar m3, Hindistan’ın 250 milyar m3 ve Çin’in 480 milyar m3’lük gaz ithalatları olacaktır.
– Aynı şekilde, 2050 yılında, bölgedeki önemli tedarikçiler olan Rusya’nın 170 milyar m3, Kazakistan’ın 70 milyar m3, Türkmenistan’ın 140 milyar m3, İran’ın 70 milyar m3, Özbekistan’ın 25 milyar m3 ve Azerbaycan’ın da 20 milyar m3’lük ihraç potansiyeli olacaktır.
– Bölgedeki toplam ihracat potansiyeli 495 milyar m3/yıl civarında iken, talep 1295 milyar m3/yıl civarında olacaktır.
– Demek ki, bu alanda ciddi bir rekabet söz konusudur.
– Rekabeti de, ilgili yüzey tesisleri ve uzun süreli anlaşmalar ile önceliği sağlayan taraflar kazanacaktır.
– Bölgesel arz ile tedarik edilemeyen diğer talep kısmı ise LNG olarak karşılanacaktır.
– Bu durumda LNG piyasaları da geleceğin en parlak sektörlerinden olacaktır.
Tam da bu noktada, Çin’in attığı adımlar incelendiğinde, Çin uygulama ve planlama aşamasında olduğu boru hattı ve LNG tesisleri ile 2050 yılına yönelik beklentilerini karşılayacak stratejiler izlemekte ve bu stratejilerin çoğunu artık OBOR kapsamında lanse ederek hayata geçirmektedir.
Son olarak OBOR güzergahları dahilindeki geçiş noktalarından yapılan petrol ve LNG ticaretleri incelendiğide, ilgili rotaların küresel ticari deniz taşımacılığı için ne kadar önemli olduğu anlaşılabilecektir.
Aşağıdaki grafikten de örnekle anlaşılacağı üzere, sağda yer alan 5 stratejik geçiş noktası da, OBOR ile ilişkilidir.
Yani artması beklenen LNG ve petrol ticareti de dikkate alınınca, Çin’in ABD’nin elinde tuttuğu deniz hakimiyetine yönelik de hedefleri olduğu anlaşılabilecektir.
Sonuç olarak, enerji politikaları nezdinde OBOR;
– özellikle bölgedeki gaz kaynaklarının güvenli ve sürdürülebilir temini,
– daha da fazla önem arz edecek deniz geçişlerinin güvenliği,
– Çin’in önemli yol kat ettiği yenilenebilir teknolojilerinin ihracatı gibi alanlarda stratejik hedefler içermektedir.
Ayrıca ticaretin ve büyümenin devamının da sürdürülebilir enerji temini ile olacağı düşünülürse, enerji bu projenin ana ayaklarından bir tanesini oluşturmaktadır.
OBOR & TÜRKİYE
Bağımsız kararlar almaya, bölgesinde dengeleri belirlemeye ve yeniden cihanşümul niyetler alabilmeye başlayan Türkiye için bir yeni dünya düzeni model önerisi olarak da kabul edilebilecek olan OBOR önemli bir fırsattır.
Her ne kadar ticari açıdan, daha fazla Çin ürününün iç piyasalara daha ucuza ulaşması ile iç-üretim dengelerini bozma riski mevcut olsa da, bu riskler bazı düzenlemeler ile kolaylıkla bertaraf edilebilecektir. Bunun yanı sıra, Türkiye ilgili güzergahı kullanarak, medeniyet coğrafyasındaki çok farklı noktalara daha rahat erişim imkanı bulma fırsatı elde edebilecektir.
Türkiye bu imkanları hem ticari olarak, hem enerji alanıda, hem de siyasi olarak kullanabilecektir.
Bunların yanı sıra, Türkiye’nin kurgulanan bu modelde geliştirdiği fikir ve öneriler ile, oluşturduğu diplomatik ilişki ağı ile, Türk-İslam coğrafyasının desteğini de önemli ölçüde arkasına alarak daha fazla söz sahibi olması ve yeni dünya düzeninin tüm insanlık lehine daha merhametli bir kurgu üzerine oturtulmasını sağlaması önemlidir.
Toplumsal karakteristiği ve geçmişi incelendiğinde, insanlık lehine bu fonksiyonu ifa edebilecek ve içini doldurabilecek emanetlere sahip yegane devlet hiç şüphesiz Türkiye’dir.
Zaten bu bilincin idrakinde olan ve aynı zamanda böylesi bir kurguda çok stratejik bir noktada olan Türkiye’ye yönelik sürdürülen gayri nizami saldırıların da sebebini bu yaklaşım ile açıklamak pek de yanlış olmayacaktır.
SONUÇ
Ticari perspektiflerinin ötesinde, kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeninde OBOR, artık insanlığın idrakine arz edilmiş ve kısmen bazı ülkelerde uygulanmaya başlanan yeni bir model önerisidir. Bu yeni model küresel anlamda önemli dengeleri değiştireceği için, özellikle mevcut süpergüç ABD ve ABD’nin yönlendirdiği bazı devletlerce engellemeye çalışılmaktadır.
OBOR ile de ilintilendirilebilecek kapsamda küresel anlamda devam eden rekabet ve gayri nizami çatışmaların hangi boyutlarda ve hangi coğrafyalarda, ne kadar süre ile sürdürülebileceğini kestirmek kolay değildir. OBOR’un karşı cephesi olarak kabul edilebilecek ABD’de dahi atılan adımlar konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Fakat açık ve net olan; dünyanın bir dönüşümün eşiğinde olduğudur.
Özellikle İngiltere ve küresel para baronlarının da destek verdiği ve daha küresel bir vizyona büründürdüğü OBOR kapsamında hiç şüphesiz sürdürülebilir enerji temini ve bu noktadaki enerji politikalarının da önemi büyüktür.
Bu yaklaşımlar çerçevesinde, bu çalışmada OBOR projesinin küresel vizyonu, enerji yaklaşımları incelenmiş ve Türkiye için OBOR’un kısaca ne anlama geldiğinden bahsedilmiştir.