0.7 C
Ankara
Tuesday, January 21, 2025
spot_img

ANALİZ: “Türkiye Enerji Görünümünde ‘Soba’ Gerçeği”-“The Stove Factor in Turkey’s Energy Outlook”

Ramazan KOÇ*

Fizik Mühendisi

Türkiye’de enerji konuları genelde makro ölçekli teknik ve karmaşık konular üzerinden tartışılmaktadır. Ancak gözden kaçan bir şey var: Soba gerçeği. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ülkemizde hane halkının yarıya yakını hala sobayla ısınmaktadır; yani enerjinin insana bakan yüzünde, soba konusu hala büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla, enerjiyle ilgili hedef ve eylem planlarımıza, ülkemizin soba gerçeğini de dahil etmek gerekmektedir. Soba konusunun ise, hava kirliliği ve enerji verimliliği olmak üzere iki ana boyutu vardır.

Soba konusunun ilk ve en önemli boyutu, özellikle kış aylarında kendini gösteren hava kirliliğidir. Kış aylarında tüm dünyada artan hava kirliliğinin Türkiye’deki durumunu, Temiz Hava Hakkı Platformu, hazırladığı “Kara Rapor” ile gözler önüne serdi. Rapora göre, Dünya Sağlık Örgütü hava kalitesi sınırı dikkate alındığında, Türkiye’de 41 ilde bu sınırın aşıldığı saptandı. En kirli iller Aksaray, Ağrı ve Muş olurken, tek temiz il Çankırı oldu. Samsun, Manisa, İstanbul, Adana, Kayseri ve Bursa’da ise hava kirliliği, yılda 250 günden fazla, belirlenen sınırın (50 μg/m3) üstünde çıktı. Bu illerin büyük çoğunluğunda doğalgaz kullanılmasına rağmen, kirliliğin halen sınırların üzerinde olması, bu kirliliğin sadece kullanılan yakıta bağlı olmadığını göstermektedir.

“Yenilenebilir enerji kaynakları başta olmak üzere temiz enerji kullanımını desteklemek, yakıtların hava kirliliğine yol açmayacak şekilde kullanılabilmesi için gerekli önlemleri almak veya aldırmak, çevreye uygun teknolojileri belirlemek …” görevi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndadır (ÇŞB). Bu çerçevede ÇŞB, özellikle kirlilik oranı yüksek olan illerde ithal ve kaliteli kömür kullanımını sağlamak için önlem almış ve yakıtların verimli olarak yakılması için “Yetkili Kalorifer Ateşçisi Kursları” açmıştır. Öyleyse birçok şehrimizde hava kirliliğinin hala yoğun bir şekilde yaşanmasının sebebi nedir?

Ankara otogarında bulunduysanız, kış aylarında ülkemizin değişik yerlerinden gelen bazı yolcuların giysilerinde bariz bir is kokusu duymuşsunuzdur. Bu kokunun sebebi, kuruması amacıyla balkona asılmış ve gece boyunca balkonda kalmış giysilere, kış geceleri zirve noktasına ulaşan kirli havanın sinmesidir. 1990’ların başlarına kadar Ankara’da yaşayanlar da, aynı durumu kendi hayatlarından hatırlayabilirler.

TÜİK’in, hane halkının konuttaki ısınma sistemlerine ilişkin 2011 tarihli istatistiğine göre, konutların %57,1’i hala soba ile (doğalgaz sobası dahil) ısınmaktadır (Şekil 1).2015 yılı istatistiklerine göre yaklaşık 22 milyon olan Türkiye’deki hane sayısının %57’sine karşılık gelen kısım, yani 12,5 milyon hane, hala soba ile ısınmakta, yani 12,5 milyon soba bacası tütmektedir. Bunlardan yaklaşık dört milyonunun ise, kaçak yapılmış uygunsuz gecekondularda bulunduğuna dair veriler mevcuttur.

Bu bilgilerden de görüleceği üzere, ÇŞB’nin, 22 milyon hanenin sadece %11,4’üne karşılık gelen 2,5 milyonun ortak ısınmasını sağlayan kalorifer kazanlarını denetleyip kalorifer ateşçilerini eğiterek, hava kirliliğini çözmesi mümkün görünmemektedir. Zira, kalan 12,5 milyon hanede kullanılan sobaların verimlilik derecesi, sobaları kimin yaktığı veya usulüne uygun yakılıp yakılmadığı belli değildir. Bu sobaların düzgün yakılmadığı hava kirliliği sonuçlarından belli olduğu gibi, sağlıklı yakma bilinci oluşmadığı da, her yıl medyada yer alan soba zehirlenmesi haberlerinden bellidir.
Satılan kömürlerin kalitesi konusunda önlem alınmasının yanı sıra, birçok gecekonduya devlet tarafından kömür yardımı yapıldığı ve bu kömürlerin uygun vasıfta olduğu kabul edilecek olursa, kirliliği yaratan sorunların, bilinçsiz yakma ve verimsiz soba seçimi olduğu söylenebilir. Ama bu iki bileşenden birine odaklanmak yeterli değildir. Kalitesiz bir sobayı kuralına uygun yaksanız da, enerji veriminin düşüklüğünden kaynaklanan gereksiz bir ısınma maliyeti ortaya çıkacaktır. Doğru bir soba seçimi yapılsa bile, doğru bir yakma gerçekleşmez ise havayı kirlettiğimiz gibi ısınma maliyetimiz de artacaktır.

Bu noktada, olayın ikinci boyutu belirmektedir. Doğru soba seçimi, kurulumu ve uygun şekilde yakılması, ülkemizin enerji ithalatı ve toplumumuzun en alt sosyoekonomik grubunun ısınma maliyetinin düşürülmesi açısından önem taşımaktadır. Vatandaşlarımızın teknik bilgisi doğru bir soba seçimi için yeterli olmayabilir. Bu konuda kendilerine TSE standardı belgesi yardımcı olabilir. Sobalarla ilgili TS 4900 standardı Mayıs 1986’da yayınlanmıştır. Bu standarda göre asgari soba ısıl veriminin %70 olması gerekmektedir. Fakat bu standart, henüz zorunlu hale getirilmemiştir; bu durumun derhal değiştirilmesi ülkemizin yakıt maliyetinin düşürülmesi açısından önemlidir.
ÇŞB’nin, tıpkı kömür standardı gibi soba konusunda da bir standardı zorunlu hale getirmesi ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın da bu tür soba üretimi yapan üreticileri teşvik etmesi sorunun çözümüne yardımcı olacaktır. Ayrıca, kamuoyu kampanyaları ile soba standartları konusunda bir farkındalık yaratılmalıdır.

Piyasada satılan sobalar üzerinde, Gazi Üniversitesi’nden Ercan Ataer ve Abuzer Özsunar tarafından yapılan ölçümlerde, klasik linyit sobaları (Şekil 2. A) için ısıl verim %42,5 ± 1,5; kovalı linyit sobaları (Şekil 2. B) için %55,3 ± 1,2 ve daha çok gecekondularda kullanılan odun sobaları (Şekil 2. C) içinse %26,7 ± 1,8 olarak hesaplanmıştır.


Bu sonuçlara göre, hiçbir soba TS 4900 standardının gerektirdiği %70 verimi sağlayamamıştır. Bir başka deyişle, standarda uygun sobaya kıyasla,

– Odun sobası kullanan bir kişi 1 ton yakıtının yaklaşık 400 kilosunu;
– Klasik linyit sobası kullanan kişi 1 ton yakıtının yaklaşık 270 kilosunu;
– Kovalı linyit sobası kullanan kişi 1 ton yakıtının 150 kilosunu çöpe atmaktadır.

Alınan bir sobanın en az 5-10 yıl boyunca kullanıldığı düşünüldüğünde, kullanım süresi boyunca hane halkına ve milli ekonomimize verdiği zarar kolayca hesaplanabilir. Bu nedenle devletimizin, kömür yardımı yerine, öncelikle odun sobası kullanan gecekondulara kaliteli soba vermesinin milli ekonomimize çok daha büyük katkı yapacağı ve hane halkının ısınma giderlerini düşüreceği açıktır.
Sonuç olarak yukarıda açıklanan nedenlerle 12,5 milyon bacadan zehirli gaz çıkmaması ve kaynaklarımızın %50-70’inin bacadan çıkıp gitmemesi için,

1- ÇŞB’nin kalorifer yakıcıları için düzenlediği eğitim gibi, aileler için de “Soba Yakma Eğitimi” vermesi, bu konuda farkındalık yaratması;
2- Sobalarda TS 4900 standardının zorunlu hale getirilmesi, geçişi hızlandırmak için üretim teşvikleri sağlanması ve bu sobalara vergi muafiyetleri uygulanması;
3- Gecekondulardaki ihtiyaç sahibi kişilerin odun sobalarının belediyelerce standarda uygun sobalarla değiştirilmesi faydalı olacaktır.

Böylece hem hava kirliliğini önlemede önemli mesafe kat edilerek sağlığımız korunacak, hem de milli servetimizin bacalardan uçup gitmesi önlenecektir.

*”Bu yazı Enerji Panorama dergisinin Kasım 2017 tarihli sayısı için özel hazırlanmış ve yayınlanmıştır. Yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Türkiye Enerji Vakfı’na aittir. Tekrar yayınlanması halinde kaynak gösterilerek bu sayfaya aktif bağlantı sağlanması zorunludur.”*Turkish article.

Ramazan KOÇ

Fizik Mühendisi*

Türkiye’de enerji konuları genelde makro ölçekli teknik ve karmaşık konular üzerinden tartışılmaktadır. Ancak gözden kaçan bir şey var: Soba gerçeği. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ülkemizde hane halkının yarıya yakını hala sobayla ısınmaktadır; yani enerjinin insana bakan yüzünde, soba konusu hala büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla, enerjiyle ilgili hedef ve eylem planlarımıza, ülkemizin soba gerçeğini de dahil etmek gerekmektedir. Soba konusunun ise, hava kirliliği ve enerji verimliliği olmak üzere iki ana boyutu vardır.

Soba konusunun ilk ve en önemli boyutu, özellikle kış aylarında kendini gösteren hava kirliliğidir. Kış aylarında tüm dünyada artan hava kirliliğinin Türkiye’deki durumunu, Temiz Hava Hakkı Platformu, hazırladığı “Kara Rapor” ile gözler önüne serdi. Rapora göre, Dünya Sağlık Örgütü hava kalitesi sınırı dikkate alındığında, Türkiye’de 41 ilde bu sınırın aşıldığı saptandı. En kirli iller Aksaray, Ağrı ve Muş olurken, tek temiz il Çankırı oldu. Samsun, Manisa, İstanbul, Adana, Kayseri ve Bursa’da ise hava kirliliği, yılda 250 günden fazla, belirlenen sınırın (50 μg/m3) üstünde çıktı. Bu illerin büyük çoğunluğunda doğalgaz kullanılmasına rağmen, kirliliğin halen sınırların üzerinde olması, bu kirliliğin sadece kullanılan yakıta bağlı olmadığını göstermektedir.

“Yenilenebilir enerji kaynakları başta olmak üzere temiz enerji kullanımını desteklemek, yakıtların hava kirliliğine yol açmayacak şekilde kullanılabilmesi için gerekli önlemleri almak veya aldırmak, çevreye uygun teknolojileri belirlemek …” görevi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndadır (ÇŞB). Bu çerçevede ÇŞB, özellikle kirlilik oranı yüksek olan illerde ithal ve kaliteli kömür kullanımını sağlamak için önlem almış ve yakıtların verimli olarak yakılması için “Yetkili Kalorifer Ateşçisi Kursları” açmıştır. Öyleyse birçok şehrimizde hava kirliliğinin hala yoğun bir şekilde yaşanmasının sebebi nedir?

Ankara otogarında bulunduysanız, kış aylarında ülkemizin değişik yerlerinden gelen bazı yolcuların giysilerinde bariz bir is kokusu duymuşsunuzdur. Bu kokunun sebebi, kuruması amacıyla balkona asılmış ve gece boyunca balkonda kalmış giysilere, kış geceleri zirve noktasına ulaşan kirli havanın sinmesidir. 1990’ların başlarına kadar Ankara’da yaşayanlar da, aynı durumu kendi hayatlarından hatırlayabilirler.

TÜİK’in, hane halkının konuttaki ısınma sistemlerine ilişkin 2011 tarihli istatistiğine göre, konutların %57,1’i hala soba ile (doğalgaz sobası dahil) ısınmaktadır (Şekil 1).2015 yılı istatistiklerine göre yaklaşık 22 milyon olan Türkiye’deki hane sayısının %57’sine karşılık gelen kısım, yani 12,5 milyon hane, hala soba ile ısınmakta, yani 12,5 milyon soba bacası tütmektedir. Bunlardan yaklaşık dört milyonunun ise, kaçak yapılmış uygunsuz gecekondularda bulunduğuna dair veriler mevcuttur.

Bu bilgilerden de görüleceği üzere, ÇŞB’nin, 22 milyon hanenin sadece %11,4’üne karşılık gelen 2,5 milyonun ortak ısınmasını sağlayan kalorifer kazanlarını denetleyip kalorifer ateşçilerini eğiterek, hava kirliliğini çözmesi mümkün görünmemektedir. Zira, kalan 12,5 milyon hanede kullanılan sobaların verimlilik derecesi, sobaları kimin yaktığı veya usulüne uygun yakılıp yakılmadığı belli değildir. Bu sobaların düzgün yakılmadığı hava kirliliği sonuçlarından belli olduğu gibi, sağlıklı yakma bilinci oluşmadığı da, her yıl medyada yer alan soba zehirlenmesi haberlerinden bellidir.
Satılan kömürlerin kalitesi konusunda önlem alınmasının yanı sıra, birçok gecekonduya devlet tarafından kömür yardımı yapıldığı ve bu kömürlerin uygun vasıfta olduğu kabul edilecek olursa, kirliliği yaratan sorunların, bilinçsiz yakma ve verimsiz soba seçimi olduğu söylenebilir. Ama bu iki bileşenden birine odaklanmak yeterli değildir. Kalitesiz bir sobayı kuralına uygun yaksanız da, enerji veriminin düşüklüğünden kaynaklanan gereksiz bir ısınma maliyeti ortaya çıkacaktır. Doğru bir soba seçimi yapılsa bile, doğru bir yakma gerçekleşmez ise havayı kirlettiğimiz gibi ısınma maliyetimiz de artacaktır.

Bu noktada, olayın ikinci boyutu belirmektedir. Doğru soba seçimi, kurulumu ve uygun şekilde yakılması, ülkemizin enerji ithalatı ve toplumumuzun en alt sosyoekonomik grubunun ısınma maliyetinin düşürülmesi açısından önem taşımaktadır. Vatandaşlarımızın teknik bilgisi doğru bir soba seçimi için yeterli olmayabilir. Bu konuda kendilerine TSE standardı belgesi yardımcı olabilir. Sobalarla ilgili TS 4900 standardı Mayıs 1986’da yayınlanmıştır. Bu standarda göre asgari soba ısıl veriminin %70 olması gerekmektedir. Fakat bu standart, henüz zorunlu hale getirilmemiştir; bu durumun derhal değiştirilmesi ülkemizin yakıt maliyetinin düşürülmesi açısından önemlidir.
ÇŞB’nin, tıpkı kömür standardı gibi soba konusunda da bir standardı zorunlu hale getirmesi ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın da bu tür soba üretimi yapan üreticileri teşvik etmesi sorunun çözümüne yardımcı olacaktır. Ayrıca, kamuoyu kampanyaları ile soba standartları konusunda bir farkındalık yaratılmalıdır.

Piyasada satılan sobalar üzerinde, Gazi Üniversitesi’nden Ercan Ataer ve Abuzer Özsunar tarafından yapılan ölçümlerde, klasik linyit sobaları (Şekil 2. A) için ısıl verim %42,5 ± 1,5; kovalı linyit sobaları (Şekil 2. B) için %55,3 ± 1,2 ve daha çok gecekondularda kullanılan odun sobaları (Şekil 2. C) içinse %26,7 ± 1,8 olarak hesaplanmıştır.


Bu sonuçlara göre, hiçbir soba TS 4900 standardının gerektirdiği %70 verimi sağlayamamıştır. Bir başka deyişle, standarda uygun sobaya kıyasla,

– Odun sobası kullanan bir kişi 1 ton yakıtının yaklaşık 400 kilosunu;
– Klasik linyit sobası kullanan kişi 1 ton yakıtının yaklaşık 270 kilosunu;
– Kovalı linyit sobası kullanan kişi 1 ton yakıtının 150 kilosunu çöpe atmaktadır.

Alınan bir sobanın en az 5-10 yıl boyunca kullanıldığı düşünüldüğünde, kullanım süresi boyunca hane halkına ve milli ekonomimize verdiği zarar kolayca hesaplanabilir. Bu nedenle devletimizin, kömür yardımı yerine, öncelikle odun sobası kullanan gecekondulara kaliteli soba vermesinin milli ekonomimize çok daha büyük katkı yapacağı ve hane halkının ısınma giderlerini düşüreceği açıktır.
Sonuç olarak yukarıda açıklanan nedenlerle 12,5 milyon bacadan zehirli gaz çıkmaması ve kaynaklarımızın %50-70’inin bacadan çıkıp gitmemesi için,

1- ÇŞB’nin kalorifer yakıcıları için düzenlediği eğitim gibi, aileler için de “Soba Yakma Eğitimi” vermesi, bu konuda farkındalık yaratması;
2- Sobalarda TS 4900 standardının zorunlu hale getirilmesi, geçişi hızlandırmak için üretim teşvikleri sağlanması ve bu sobalara vergi muafiyetleri uygulanması;
3- Gecekondulardaki ihtiyaç sahibi kişilerin odun sobalarının belediyelerce standarda uygun sobalarla değiştirilmesi faydalı olacaktır.

Böylece hem hava kirliliğini önlemede önemli mesafe kat edilerek sağlığımız korunacak, hem de milli servetimizin bacalardan uçup gitmesi önlenecektir.

*”Bu yazı Enerji Panorama dergisinin Kasım 2017 tarihli sayısı için özel hazırlanmış ve yayınlanmıştır. Yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Türkiye Enerji Vakfı’na aittir. Tekrar yayınlanması halinde kaynak gösterilerek bu sayfaya aktif bağlantı sağlanması zorunludur.”

 

TENVAhttps://www.tenva.org
Türkiye Enerji Vakfı (TENVA), enerji kaynakları, teknolojileri, politikaları ve enerji piyasalarında gerçekleşmekte olan ulusal ve uluslararası gelişmelere aktif katkı sunmak için 2012 yılında faaliyetlerine başladı. Enerji sektörüne özel Türkiye'nin ilk ve tek düşünce kuruluşu olmanın verdiği ağırlıkla çalışmalarını gerçekleştiren TENVA bünyesinde; Enerji Teknolojileri ve Sürdürülebilirlik Araştırma Merkezi, Uluslararası Enerji Politikaları ve Diplomasisi Araştırma Merkezi, Enerji Piyasaları ve Düzenleyici İşlemler Araştırma Merkezi yer almaktadır. TENVA, dünya piyasalarındaki eğilimler ve politik gelişmeler dikkate alınarak; uluslararası bir bakış ve disiplinler arası bir anlayış ile sektörü ele alıyor ve bu anlayış çerçevesinde 2013 Haziran ayından bu yana aylık olarak Enerji Panorama dergisini yayınlıyor.

Benzer

Sosyal Medya

513BeğenenlerBeğen
431TakipçilerTakip Et
13,416TakipçilerTakip Et

Haber bültenimize abone ol

E-Bülten abonemiz olun, enerji sektörüne dair en güncel haberler ve duyurular her hafta e-posta adresinize gelsin.

spot_img

En Son Haberler