-0.5 C
Ankara
Tuesday, December 17, 2024
spot_img

Suriye’de Savaş, Paris’te Anlaşma

Mücahit SAV

EÜAŞ/ETKB Müşavir

Hemen hemen her ülkenin birer dış politikası, iç siyaset politikası, enerji politikası olduğu gibi bir de çevre politikası vardır. Ülkelerin çevre politikaları; başka ülkelerin dış siyaset politikası veya enerji politikaları yüzünden sekteye uğrayabilmektedir. Bu politikalara beklenmeyecek şekilde en çok etki eden unsur ise küresel savaşlardır. Zira, mevcut askeri teknoloji, dünyayı birçok defa yıkabilecek seviyede tahrip edici olup, bunların kullanılması durumunda insanlığın kendi kıyametini kendi eliyle gerçekleştirdiği bir dünya ile karşılaşması mümkün olabilmektedir.

Su ve gıda kıtlığı, çölleşme, ormansızlaşma, aşırı iklim değişiklikleri gibi çevresel faktörler; insanlığı daha büyük göçlere ve savaşlara götürebilmektedir. Büyük çevresel sorunların savaşların çıkmasına sebep vermesi gibi savaşlar da göçlere ve büyük çevresel sorunlara sebep olmaktadır.

Savaşların çevreye verebileceği zararların başında; emisyonların tutulmasında en çok etkisi olan ve büyük yutak alanları olarak nitelendirilen ormanların tahrip edilmesi veya bozulmaları gelmektedir. Ormansızlaşma büyük bir karbon emisyonu nedenidir. ABD’nin 70’li yıllarda yaptığı Vietnam savaşında, dünyanın en büyük ormanlarından Yağmur Ormanları’na zarar vermesi, sadece o bölgeyi değil tüm dünyayı etkilemiştir.

II. Dünya Savaşı sırasında kentlerin bombardımanı sonucu ormanlık, tarımsal alanlar, ulaştırma sistemleri ve sulama ağlarının yok edilmesi; çok büyük boyutlu çevresel felaketlere yol açmıştır. Savaşın sonunda 50 milyon insan yaşadıkları yerleri terk ederek göçmen durumuna düşmüştür.

Çevre açısından bakıldığında, bombalamaların verdiği tahribat kadar olmasa da hemen hemen tüm yerleşim yerlerinin tahrip olması ile moloz yığınları ve enkaz yığınlarına ait kalıntıların atmosfere yayılması ise savaşın başka bir acı gerçeği olmaktadır. Tüm bunlara ilave olarak savaş sonrası şehirlerin yeniden inşası ve kalkınması için yatırımlara hız verilmesi, endüstriyel sanayinin ayaklandırılması için yapılacak olan girişimlerin bölgenin çevresine vereceği zararlar da savaşın etkilerine eklenmelidir.

Suriye’de Savaş

Irak’ın kuzeyindeki gelişmeler, nükleer konular ile ilgili anlaşmazlık çerçevesinde ABD tarafından İran’a uygulanan ambargolar, Doğu Akdeniz’deki petrol ve gaz aramaları ekseninde şekillenen yeni ittifaklar, Rusya’nın Avrupa’ya gaz ihracı için hayata geçirmeyi planladığı projeler ve son yıllarda dünyada ortaya çıkan enerji krizi ile Rusya-Ukrayna savaşı çerçevesinde Rusya’nın birçok ülkeye petrol ambargosu uygulaması; Türkiye’nin yakın coğrafyasında meydana gelen hem çevre hem de ve enerji piyasalarını doğrudan etkileyen başlıca konulardır. Bölgedeki en önemli konu ise hiç tartışmasız yıllardır süregelen Suriye’deki iç savaştır.

Arap halklarının özgürlük ve demokrasi talebi ile başlayan Arap Baharı süreci; Suriye’de 2011 yılında başlamış ve 2022 yılı itibariyle 10 yılı aşkın bir süredir devam etmektedir. Süreç içerisinde başta Suriye, Libya ve Yemen olmak üzere bir iç savaşa dönüşen bölge, dünyanın en öncelik arz eden ve uluslararası düzen ve güvenliği tehdit eden bölgelerinden biri halini almıştır. Mezhepçilik anlayışı ile savaşa müdahil olan İran, Irak ve Lübnan’ın politikaları, bölgedeki kaos ortamının en büyük nedenlerinden biri olmuştur. Denkleme Rusya’nın da katılması, mevcut çatışma ve gerginlikleri bölgesel savaş riskine getirmiştir.

Suriye Rejiminin yıllarca kimyasal ve biyolojik silahlar kullanarak şehirleri bombalaması ve Rusya’nın savaşa müdahil olmasından sonra yerleşim yerlerine bırakılan tonlarca bombalar ile tüm canlı ve ekosistemlere olduğu gibi dünya atmosferine de çok büyük zararlar verilmiştir.

Hala devam eden Suriye savaşında son yılların en büyük mülteci krizi yaşanmaktadır. Türkiye’nin en uzun sınır komşusu olması sebebiyle Suriye’den sadece Türkiye’ye sığınan 5 milyona yakın göçmen bulunmaktadır. Bu da Suriye’li nüfusun, İstanbul, Ankara ve İzmir’den sonra Türkiye’nin 4. “büyük şehirli” nüfusu olmasına yol açmıştır. Daha da önemlisi; yerleşim birimlerinde yaşayanların yerlerinden edilmeleri, mülteci konumunda olan insanların tercihen yakın bölgelere, akabinde tüm dünyaya yayılmaları ülke ekonomilerini olduğu gibi çevreyi ve ekosistemi tehdit etmiştir.

Şimdiye kadar yüz binlerce ölü, bu rakamlardan daha fazla yaralı ve milyonlarca göçmenin olduğu bölgedeki savaş, dünyanın diğer bölgelerini de etkileyerek halen devam etmektedir. Yıllardır süregelen Suriye savaşında kaybedenler; sadece Ortadoğu halkları değil, tüm insanlık zarar görmektedir. Mevcut iç karışıklar veya iç savaş olarak nitelenebilecek gerginlikler sona erdikten sonra, bölge kalkınsa bile geriye dönülemeyecek, telafi edilemeyecek zararlar meydana gelmektedir. Canlıların zarar görmesinin yanı sıra yerleşim yerlerinin, ekosistemlerin ve orman alanlarının da zarar görmesi nedeniyle, bölge ülkelerinin kalkınması ve refaha kavuşmaları epey zaman alacaktır.

Paris’te Anlaşma

Paris’de ülkelerin bir mutabakata varmasından sonra,

Fransa Devlet Başkanı François Hollande, Anlaşma için

“Paris’in gördüğü en barışçıl devrim” nitelemesi yapmıştır.

İklim ile ilgili tartışmalar, 20. yüzyılın son çeyreğinde bir uluslararası sorun alanı olarak görülmeye başlanmıştır. Bu anlamda en somut uluslararası adım, atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun, iklime tehlikeli etki yapmayacak seviyelerde dengede kalmasını sağlamak üzere Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içerisinde yer alan Kyoto Protokolü’nü dünyadaki 199 ülkenin imzalaması olmuştur. Protokol’de yer alan kimi ülkeler, karbondioksit ve sera etkisine neden olan gazların salımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa emisyon ticareti yoluyla haklarını arttırmayı taahhüt etmişlerdir.

Küresel İklim Değişikliği Anlaşması olan Kyoto Protokolü’nün 2020 yılında sona ermesinden sonra yerini alan yeni anlaşma olan Paris Anlaşması ise 21. İklim Konferansında (COP-21) onaylanmıştır. Paris Anlaşmasıyla ilk defa büyük ve gelişmiş ekonomisi olan devletler önemli taahhütlerde bulunmuşlardır. Anlaşma kapsamında yapılan beyanlara göre; Avrupa Birliği (AB) 2030 yılı itibariyle sera gazı emisyonlarını 1990 yılı seviyelerine kıyasla yüzde 40 azaltacağını taahhüt etmiştir. Amerika Birleşik Devletleri; 2025 yılı itibariyle sera gazı emisyonlarını 2005 yılı seviyelerine kıyasla yüzde 28 oranına kadar azaltacağını taahhüt etmiştir. Rusya 2030 yılı itibariyle emisyonlarını 1990 yılı seviyelerine kıyasla yüzde 30 oranına kadar azaltmayı taahhüt etmiştir. Çevre kirliliği konusunda ilk defa kesin bir tarih belirleyen Çin ise karbondioksit salımında 2030 yılını sınır olarak belirterek, o tarihten itibaren çevre kirliliğini azaltmayı amaçlamıştır (Tablo 1).

               Tablo 1. Ülkelerin Ulusal Niyet Katkı Beyanı (2030 yılında)    

ÜlkeNiyet Beyanı (%)Referans Yıl
ABD26-282005
Çin60-652005
AB401990
Rusya25-301990
İran42010
Suriye
Türkiye212012

Özellikle petrolün bulunmasıyla fosil yakıtlı bir dünyanın ortaya çıkması ve gelişmiş ülkelerin sanayi devriminden sonra kendi ülke sınırları içerisinde yapmış oldukları kalkınma çabaları sonucu dünyamız oldukça kirletilmiştir. Bunun yanı sıra kendi sınırları içerisinde dünyamızı kirletenlerin, bir başka bölgede üstelik kendisine çok uzak, dünyanın başka bir noktasında yapmış olduğu savaşlar sonrasında çevreye ve ekosisteme verdiği zararlar ise hiç düşünülmemiştir.

  • Dünyanın herhangi bir noktasında çevre ve ekosisteme verilen zararlardan, sadece o bölge değil dünyanın çok uzak, çok farklı bölgeleri de etkilenebilmektedir. Ortadoğu ülkeleri, özellikle Körfez ülkeleri, Paris’de kabul edilen anlaşmaya göre gerçekleştirecekleri emisyon azaltımlarını birer birer beyan etmişlerdir. Ancak beyan edilen miktarların gerçekleşmesinde sadece bu ülkelerin değil, bölgeye savaş veya yatırım sebebiyle gelen her ülkenin sorumluluğu bulunmaktadır.

Bölgede yapılan Suriye savaşında veya dünyanın başka bir noktasındaki savaşlara müdahil olan her ülkenin dünyayı kirletmesine verdiği katkının, o ülkelerin hanesine eklenmesi gerekmektedir. Başta Rusya veya İran gibi ülkelerin verdikleri ulusal niyet katkı beyanları Birleşmiş Milletler temsilcilerince incelenirken sadece ulusal bazda değil, uluslararası arenada ve dünyamızın başka bölgelerine zarar verilmesi halinde, zararlar kirletenlere yazılmalıdır. Kyoto veya Paris Anlaşmalarında verilecek (verilmemesi gereken) finans destekleri de yine o ülkelerin zarar hanesine aktarılmalıdır.

Kaynaklar

  1. Güçtürk Yavuz, İnsanlığın Kaybı, Suriye’deki İç Savaşın İnsan Hakları Boyutu, SETA   Yayınları,
  2. Altuntaş Hakan, Savaşların Çevresel Boyutu ve Ekosistem Üzerindeki Geri Dönüşü Olmayan    Etkileri
TENVAhttps://www.tenva.org
Türkiye Enerji Vakfı (TENVA), enerji kaynakları, teknolojileri, politikaları ve enerji piyasalarında gerçekleşmekte olan ulusal ve uluslararası gelişmelere aktif katkı sunmak için 2012 yılında faaliyetlerine başladı. Enerji sektörüne özel Türkiye'nin ilk ve tek düşünce kuruluşu olmanın verdiği ağırlıkla çalışmalarını gerçekleştiren TENVA bünyesinde; Enerji Teknolojileri ve Sürdürülebilirlik Araştırma Merkezi, Uluslararası Enerji Politikaları ve Diplomasisi Araştırma Merkezi, Enerji Piyasaları ve Düzenleyici İşlemler Araştırma Merkezi yer almaktadır. TENVA, dünya piyasalarındaki eğilimler ve politik gelişmeler dikkate alınarak; uluslararası bir bakış ve disiplinler arası bir anlayış ile sektörü ele alıyor ve bu anlayış çerçevesinde 2013 Haziran ayından bu yana aylık olarak Enerji Panorama dergisini yayınlıyor.

Benzer

Sosyal Medya

513BeğenenlerBeğen
431TakipçilerTakip Et
13,416TakipçilerTakip Et

Haber bültenimize abone ol

E-Bülten abonemiz olun, enerji sektörüne dair en güncel haberler ve duyurular her hafta e-posta adresinize gelsin.

spot_img

En Son Haberler