Aura Sabadus
Turkish Energy Hub Daily Editör
ICIS Publication
Rusya Devlet Başkanı Putin’in Türkiye-Yunanistan sınırına 50 milyar metreküp doğalgaz iletmesi beklenen Güney Akım Boru Hattı Projesini rafa kaldırararak yerine, birçok tartışmalara yol açan Karadeniz’i boydan boya geçen daha kısa bir rotayı önermesi bir sürprize neden olduğu kadar, projenin Türkiye’yi nasıl etkileyeceği üzerine soruları da peşi sıra getirdi.*
Yayımlanan haberlere göre, bu değişikliğin Rusya Devlet Başkanı’nın 1 Aralık tarihli Ankara ziyareti sırasında duyurulması, Güney Akım Boru Hattı’ndaki değişikliğin Gazprom partnerlerini dahi şaşkınlık içinde bırakacak derecede ani yapılmış olmasına işaret ediyor.
Avrupalı iş ortakları ENI, EDF ve Wintershall ile çalışan Rus yetkililer 63 milyar metreküp/yıl kapasitesindeki boru hattını Karadeniz üzerinden Bulgaristan’a bağlamayı planlıyor. Bu hattın bir ucunun İtalya’ya diğer ucununsa Avusturya’ya uzanması hedefleniyor.
Bu U-dönüşü Türkiye’de karmaşık duygularla karşılandı. Bazı kesimler ülkeye ulaşacak olan yüksek miktardaki doğal gazı büyüyen ekonomiyi besleyecek bir faktör ve enerji piyasalarının genişlemesi olarak memnuniyetle karşıladı.
Diğerleri ise Gazprom gaz satışlarının Türkiye’nin enerji ithalatının yüzde 50’den fazlasını karşılıyor olmasını ve Rus şirketlerinin Türkiye’deki varlıklarını konsolide etmek adına elektrik sektöründeki mal varlıklarını artırıyor olmasını da göz önünde bulundurarak, Rusya’nın Türkiye’nin enerji piyasaları üzerinde artan etkisi üzerine ciddi kaygıları olduğunu dile getirdi.
Gerçekleşen olayın etkilerini anlamak için sorulması geren iki soru bulunmakta: Orta vadede yeni bir Türk-Rus gaz merkezi oluşma ihtimali nedir ve bunun Türkiye’nin enerji stratejisi üzerine nasıl bir yansıması olacaktır?
Arka plan
Türkiye’nin Rusya’yla olan ilişkisinin son yıllarda gittikçe geliştiğini gözlemlemek mümkün. İki ülke arasındaki ticaret on yıl önceki değer olan 5 milyar doların yedi katı artış gösterdi. Bu değerinse 2020 sonuna kadar 100 milyar dolar seviyesine çıkarılması hedefleniyor. Rus turistler Türkiye’nin önde gelen sahillerinde alışılageldik bir görüntü oluştururken Türk yatırımcıların Rusya’da toplamda 50 milyar dolarlık anlaşmalara sahip olduğu söyleniyor.
Daha büyük bir çerçevede incelendiğindeyse, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ithalat-ihracat değerlerinin 2008-2011 yılları arasında sırasıyla 52 ve 38.7 milyar avro ortalamaya sahip olduğu biliniyor. Böylece AB, Rusya tarafından takip edilen İslam İşbirliği Teşkilatı ülkelerinin önüne geçerek, Türkiye’nin en büyük dış ticaret ortağı konumuna erişiyor. Benzer olarak AB verileri Rusya’nın da en büyük ticaret partneri olan AB ile 2011 yılında 200 milyar avroluk ihtalat ve 108.3 milyar avro ihracat yaptığına işaret ediyor.
AB ile olan sıkı bağlara rağmen, Ukrayna sorunundan kaynaklanan yaptırımların bir etkisi olarak Ankara ve Moskova’nın Brüksel ile olan bağları zarar görmeye başlamış ve yakın zamanda gerçekleşen olaylara uygun bir zemin yaratmıştır.
Bir yandan, Rusya’nın NATO’nun doğuya doğru yapacağı bir baskı korkusu (‘Drang nach Osten’ veya Sovyetler Birliği’ndeki batı karşıtı propagandanın omurgası olan doğu konsepti) hali hazırda Ukrayna üzerinden artmakta olan gerginliği iyice tırmandırdı. Öte yandan AB, Rusya’nın enerji sektöründeki baskısını azaltmak için ithalat seçeneklerini çeşitlendirme yoluna gitmiş ve altyapıdaki Rus tekelini sonlandırmak adına üçüncü tarafların boru hatlarına erişimini sağlamıştır. Gazprom’un Avrupa iştiraklerine şafak baskınları düzenlenmesi tekelcilik karşıtı yapılan araştırmaların bir sonucu olarak yorumlanabilir.
Brüksel’in Ankara’nın sabrını yaklaşık 30 yıldır beklemede olan üyelik başvurusunda ayak sürüyerek deniyor olması, Türkiye’nin de AB ile olan ilişkilerinde gerilemeye neden oldu. Brüksel ise, Türkiye’yi Ankara’nın AB üyelik kriterlerine uymak konusundaki azalan isteği sebebiyle eleştirmektedir.
Bu bilgiler değerlendirildiğinde Türkiye ve Rusya’nın ortak bir paydada buluşarak 63 milyar metreküp/yıllık projede birleşmeleri çok da şaşırtıcı olmadı.
Ancak, bu proje temellerinde hatalıdır.
Rusya-Türkiye 63 milyar metre küplük gaz boru hattının duyurulması bir yana bırakılsın, Gazprom’un 14 bcm gazın Türkiye’ye, 50 bcm’in ise Avrupa’ya aktarılacağı yönündeki basit bir hesaplama hatası duyurulması transfer hacimleri belli olmayan Türkiye’yi zor durumda bıraktı.
Gazprom hala belirtilen 14 milyar metreküp/yılın Türkiye’nin ithal etmekte olduğu 30 milyar metre küp yıla mı dahil olduğu yoksa hacimlerde tamamen bir kaymaya mı neden olacağı üzerine bir açıklama yapmadı. Bu belirsizliğin boyutu Gazprom tarafından yapılan bir basın açıklamasında yer alan 14 milyar metre küp için ‘Balkan Koridor’u üzerinden ulaştırılan miktara eşit’ şeklinde yapılan tanımla daha da arttı.
63 milyon metre küp/yıl olan projenin Rusya tarafından Çin’e taahhüt edilen hacmin 5 milyar metre küp/yıl gerisinde kalıyor olması bir soru işareti (ve bir tebessüm) oluştururken, Türk-Yunan sınırında bırakılan 50 milyar metreküp/yıl hacmindeki gazı nispeten küçük Bulgaristan, Yunanistan veya biraz daha geniş bir bölgenin nasıl sindirebileceği sorusu akılda kalmaya devam ediyor.
Çin’in gaz talebinin 2019 yılına kadar 315 milyar metre küpü geçmesi beklenirken, Bulgaristan ve Yunanistan’ın toplan talebinin yıllık 10 milyar metre küpü aşması zor görünüyor. Ayrıca IEA’nın iyimser öngörüsü doğrultusunda, 2025 yılına kadar Güney Doğu Avrupa bölgesinin toplamda (Romanya ve Balkanların batısı dahil olmak üzere) yıllık 44 milyar metre küplük tedariki kaldıramayabileceği bilinmekte.
Diğer bir seçenek, Türkiye’deki 50 milyar metre küp gazı sıvılaştırarak küresel marketlere sürmek olabilir. Bu Rusya için, sıcak sulara inmelerini sağlayacak cazip bir seçenek. Ancak, gazın likide edilmesi için gereken altyapı maliyetlerinin çok yüksek olması ve küresel piyasaların büyüdüğü düşünülürse, Amerika ve Avustralya’da oluşan proje artışı sorgulanması gereken bir durum haline geliyor. Dahası, böyle bir durum Türkiye ve İsrail’i doğrudan rekabet içinde bıraktığından, Washington bu planları, koruması altındaki İsrail’in kendi LNG sektörünü oluşturmasına engel teşkil ettiği gerekçesiyle pek de güler yüzlü karşılamayacaktır.
Geçmişte, Rus inşaat firmaları bu büyüklükteki projeleri zevkle karşılıyorlardı. Ancak, Ukrayna nedeniyle ortaya çıkan yaptırımlar için nakit para elde etmede ülkenin zorlanması ve rublenin dolara karşı rekor seviyede değer kaybetmesi sonucu cömert fırsatların, en azından şimdilik, masada olmadığını söylemek doğru olacaktır.
Almanya’ya ulaşan 55 milyar metreküplük Kuzey Akım Boru Hattı’nın, muhalifler tarafından ticari olarak abartıldığı öne sürülse de, politik olarak Rusya’nın Doğu Avrupa’ya karşı elinde bulundurduğu bir koz. Peki, Rus-Türk projesi gerçekleştiğinde bu Türkiye için ne demek olacak?
Türkiye’ye Etkileri
En önemli ve en doğrudan sonuç; Türkiye’nin bölgesel enerji merkezi haline gelmesi isteği üzerinde olacak. Bu vizyon Hazar, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz ülkelerinde oluşturulacak çoklu ve çeşitli doğal gaz ihracatının planlanmasıyla doğrudan ilintili. Böylesine bir strateji, Türkiye’nin dünyadaki hidrokarbon rezervlerinin dörtte üçüne yakın olması ve ekonomisinin büyük ölçüde ithal edilen yakıt ve gaza dayalı olduğu düşünüldüğünde anlam kazanıyor. Kamu ve özel sektörün, 2020 yılına kadar Hazar ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nden 16 milyar metreküp büyüklüğünde bir ithalat üzerine planlamaları devam ediyor. İsrail’den yıllık 8 milyar metreküp daha gelmesi sonucunda Hazar ve Irak kapasitelerinin uzun vadede artırılması söz konusu olabilir.
Diğer bir yandan, Rusya Türkiye’ye olan ihracatını yıllık 14 milyar metre küp daha artırırsa Türkiye’nin diğer ülkelerden yapacağı ithalat miktarı azalacak. Türkiye için daha fazla doğal gaz kaynağına erişim önemli olsa da kaynakların çeşitliliğini sağlamak da bir o kadar önemli. Dahası, Türkiye’de geçtiğimiz yıllarda artan gaz talebinin, güçsüzleşen küresel makroekonomik ortamın ve enerji karışımında Türkiye’nin üretiminin gazdan linyite kayması sonucu yavaşladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu noktada sormaya değer diğer bir soru ise; Türkiye’nin bu gaz fazlasını nasıl sindireceğidir?
Öte yandan, eğer Rusya Avrupa’ya 50 milyar metre küplük satış yapıp sadece 14 milyar metreküpü ek bir yükleme yapmadan Türkiye’ye kaydırırsa, Türkiye’nin bölgesel enerji merkezi olma yönündeki planlarının nasıl etkileneceği ise zihinlerdeki soru işaretini korumakta.
Yeni boru hattının rotasının nasıl olacağını hala bilmiyoruz. Ancak tamamen faydacı bir yaklaşımla düşünüldüğünde Türkiye temsilcisi BOTAŞ’ın Gazprom ve diğer rakip ortaklarla Türkiye’den Avrupa’ya 16 milyar metreküp gaz taşımak üzere tasarlanmış Trans-Anadolu Boru Hattı Projesi ile bu yeni projeyi birleştirmesi söz konusu olabilir. Azeri petrol ve gaz şirketi SOCAR ve bir TANAP iş ortağı, TANAP üzerinden gerçekleşecek transfer masraflarının karşılanması için gaz kaynakları aradığını duyurdu. Rusya’dan gelecek hacim artışı bu masrafları karşılayabilecek kapasitede olsa da, bu durum Azerbaycan’ın gelecekte Avrupa’ya daha fazla gaz ihraç etme planlarına darbe vuracaktır.
Ayrıca, Türkiye’ye ithalat fiyatı $6.50/MMBTu olarak açıklanan Kuzey Irak gazı bölgedeki en ucuz kaynak olmasının yanı sıra Avrupa için de gerçekten ilgi çekici. Kuzey Irak gazı Rusya’nın Türkiye’deki planları için oyunun kurallarını değiştiren zorlu bir rakip. Ancak bölgedeki en büyük üretici olan Rusya’nın Türkiye içinde ve muhtemelen Avrupa’da rekabeti kabul edip etmeyeceği sorgulamaya açık bir durumda.
Sonuç olarak, Türkiye’nin Rusya’nın son projesini kabul edip etmemesi ülkenin AB ile olan ilişkilerini etkileyecek. Tasarlanan yeni rota üzerinden Türk-Yunan sınırına gaz akışının sağlanması Güney Gaz Koridoru’nun gelişimini engellemenin yanında Güney ve Doğu Avrupa’nın, Rus gazına erişimini de kesecektir. Ayrıca, bu durum Türkiye’nin komşularıyla geliştirmeyi planladığı ilişkilerinde kesintiye uğramasına neden olacaktır.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in gaz projesini açıklamasından kısa bir süre sonra AB Dış İlişkiler temsilcisi Federica Mogherini ve İngiltere Başbakanı David Cameron’un Türkiye’yi AB üyelik süreciyle ilgili ziyaret etmeleri şaşırtıcı olmadı. Bu analizin sonucu olarak iki sorunun sorulması gerekir.
İlk olarak, Türkiye bu projeden nasıl faydalanacak? Ne Putin, ne de Gazprom Türkiye’nin bu proje sonucunda fazladan gaza erişimi olup olmayacağına dair bir açıklamada bulunmadı. Bu ikilinin aynı zamanda özel Türk şirketlerinin bu projenin inşaatı, bu hatta erişim ve benzeri iş ortaklığı şartları üzerine de Türkiye’nin piyasalarında ulaşmaya söz verdiği liberalleşmeyi göz önünde bulundurarak bir açıklama getirmesi gerekiyor.
İkinci olarak, proje gerçekleşirse Türkiye’nin rolü ne olacak? Türkiye, doğudaki zengin hidrokarbon kaynaklarının batıdaki yüksek tüketim pazarıyla buluştuğu bölgesel enerji merkezi olma yönündeki çalışmalarını bir yana bırakmamalıdır. Türkiye, en önemi ortağı olan Avrupa ile kendi ticaret ve politik ilişkilerini kurmalıdır. Bunun için en iyi yollardan biri de alternatif gaz kaynaklarının serbest akışını sağlamak ve kuvvetlendirmekten geçmektedir. Öte yandan, Avrupa’nınsa Türkiye’yi desteklemeyi bırakmaması ve iki tarafı bir araya getiren faktörlerin politik ve ekonomik menfaate dayalı olduğunu unutmaması gerekmektedir.
Çeviri: Cemre Ünal-TENVA Stajyer Serhan Ünal-TENVA Araştırmacı
*Bu yazı Enerji Panorama dergisinin Ocak 2015 sayısı için Aura Sabadus tarafından özel olarak kaleme alınmıştır. Yazının tüm hakları Türkiye Enerji Vakfı’na aittir. Tekrar yayınlanması halinde kaynak gösterilerek bu sayfaya aktif bağlantı sağlanması zorunludur.”