21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenliği Araştırmaları Merkezi
Bilimsel Danışman
25 Kasım 2015 tarihinde Rus savaş uçağının Türkiye tarafından düşürülmesinin ardından Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin arasında ikili sıcak ilişkiler üzerinden kurulan Türkiye ve Rusya ilişkileri olumludan olumsuza dönmüş ve yeni bir dönem başlamıştır. Öncelikle Türkiye tarafından ısrarla altı çizilen Rus savaş uçağının Türk hava sahasını ihlal etmesi nedeniyle düşürüldüğü söylemi, Rusya’nın Türkiye’ye uyguladığı yaptırımların iyiden iyiye hissedilmeye başlamasıyla, ardından yaşadığı dış politika ve ekonomik sorunlar nedeniyle Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkilerine dönülmesini talep etmesi, bu durumu Türkiye’nin diplomatik bir dille çözmek istediğini göstermektedir. Ancak, Rusya tarafında Türkiye algısının olumsuz anlamda bambaşka bir noktaya gelmesi sebebiyle Kremlin için sadece uçağın düşürülmesi ile ilgili “özür” meselesi değil, başka yeni sorunlar belirmiştir. Türkiye’nin ilk mektubuna Rusya tarafından gelen soğuk cevap sonrasında bu kez Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya’ya “Özür” mektubu göndermesinin ardından gözler Vladimir Putin’e çevrilmiştir. Rusya tarafında ise Erdoğan’ın mektubu karşısında memnuniyet belirtilmiş ancak ilişkilerin yavaş yavaş ilerleyeceğine dair sinyaller gelmeye başlamıştır.*
Rusya ve Türkiye ilişkilerinde esasen ilişkilerin iyi olduğu dönemde de sorunlar baş göstermiştir sadece ekonomi ve enerji alanındaki işbirlikleri nedeniyle Suriye meselesi gibi diğer sorunlar dondurulmuş olarak beklemekteydi. İki ülke arasındaki ilişkilerin dibe vurmasının ardından Rusya açısından bekletilen tüm dosyalar Türkiye aleyhine açılmaya başlamıştır. Dolayısıyla 2016 yazı itibariyle Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerin son durumunda üzerinde anlaşılamayan dosyalara yenileri eklenirken anlaşılan dosyalar ise giderek azalmaktadır. Rusya açısından Türkiye ile ilgili en önemli meseleler; Suriye, Türkiye sınırından Suriye’ye geçiş yapan militanlar ve IŞİD’ın kaçak petrolünün Türkiye topraklarına bir şekilde girmesidir. Bu konularla ilgili Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu 2016 yılında iki mektup bulunmaktadır. Ağır suçlamalar ile dolu Rusya Federasyonu mektuplarının BM mekanizmasında bulunduğu bir sırada Kremlin’in Türkiye’den düşürülen uçak ile ilgili sadece “özür” beklemediği görülmektedir. Buna karşılık Türkiye’nin “Esedsiz” Suriye politikası ile Rusya’nın “Esadlı” Suriye politikasının çarpışması sonucunda Rusya askeri olarak Doğu Akdeniz bölgesine yerleşmiş durumdadır. Bir başka deyişle Rusya, Türkiye’nin sadece kuzeyinden değil 2015 yılından itibaren güneyinden de komşusu durumuna gelmiştir.
Rus uçağının düşürülmesinin ardından Rusya’nın yeni dış politikasının Türkiye’nin çevrelenmesi olarak güncellendiği görülmektedir. IŞİD ve diğer radikal terör örgütleri ile mücadele amacıyla Suriye, Irak ve İran ile beraber müttefiklik kuran Rusya, Türkiye’nin üç komşusu ile de askeri sözleşmeler imzalamıştır. Hatta Rusya’nın Türk mallarına ambargo koymaya başlamasının ardından Türk mallarının İran üzerinden Rusya’ya yeniden ihraç edilmesi (reexport) yolunun kapatılması amacıyla İran’a Türk mallarının İran üzerinden Rusya’ya ihracatını durdurmasını istemiştir ve İran tarafı da ihraç yolunu kapatmıştır. Normalleşme sürecine giren İran ile enerji ve ekonomik ilişkilerini geliştirmeyi amaçlayan Türkiye, karşısında Rusya baskısı altında kalan İran’ı bulmuştur. Rusya’nın İran savunması için satışını gerçekleştirdiği S-400 füzeleri başlı başına önemli bir başka baskı mekanizması olmuştur.
Diğer yandan Rusya enerji politikalarında daha önce Türk Akım’ı doğal gaz boru hattı projesinin pazar olarak Orta Avrupa’yı hedeflemesi ve TANAP doğal gaz boru hattı projesinin Güney Avrupa pazarına ulaşmasının önüne çıkmama politikası da değişmiştir. Rusya, Karadeniz’den Yunanistan’a ulaşacak (Bulgaristan ya da Türkiye üzerinden) ve oradan da İtalya’ya ulaşacak Poseidon doğal gaz boru hattını teklif etmiştir. Poseidon projesi aslında yeni olmayıp daha önce TAP doğal gaz projesine rakip olarak projelendirilmiştir ancak Şah Deniz konsorsiyumunun TAP’ı seçmesi neticesinde gündemden düşmüştür. Fakat görüldüğü üzere Türk Akım’ı projesinin dondurulmasının ardından Rusya tarafı çeşitli hamlelerde bulunmakta ve Türk Akım’ına alternatif yollar aramaktadır. Buna ilave olarak Azerbaycan’ın doğal gaz üretiminin kendi enerji altyapısı için henüz yeterli olmamasından dolayı Rusya’dan doğal gaz satın alması da Yunanistan ve Güney Avrupa ülkelerini Azerbaycan gazının beklenen tarihte kendilerine ulaşmaması ihtimaline karşılık Rusya opsiyonunu açık tutmaya itmektedir.
Türkiye ile Rusya arasında sürünceme de kalan ve geleceği belirsiz bir hale gelen proje ise Akkuyu Nükleer Santral projesidir. Akkuyu Nükleer Santrali için Türkiye’de kurulan şirketin internet sitesine bakıldığında halen “ilk elektriği 2020’de kullanacağız” başlıklı haber durmaktadır. Oysa ki Rusya Devlet Nükleer Enerji Kurumu ROSATOM, Haziran ayı başında inşaat için gerekli lisansın alınması ile inşaatın 2018’de başlayabileceğini ve ilk reaktörün ancak 2023 yılında faaliyete geçeceğini belirtmiştir. Yine ROSATOM’a göre dört reaktörün birden faaliyete geçmesinin ise 2026 yılını bulacağı tahmin edilmektedir. Buna ilave olarak Nisan ayı sonunda doğru ROSATOM’un Akkuyu’da sahip olduğu yüzde 100 hissesinin bir kısmını satmak istediği haberleri çıkmıştır. Projenin belirlenen tarihten geri kalması nedeniyle yabancı bir yatırımcı bulanamaması ve bir miktar hissesin CENGİZ İnşaat’a satılmasının beklendiği haberleri çıkmıştır. Fakat CENGİZ İnşaat’ın Erdoğan ailesine olan yakınlığı ve Rus Gazprom şirketinin de Batı Hattı’ndan gelen doğal gaz ithal eden Erdoğan ailesine yakın olan şirketlerden rahatsızlığı bilinmekte iken Akkuyu Nükleer Santral şirketine CENGİZ İnşaat’ın seçilmesi çok küçük bir olasılıktır. Akkuyu Nükleer Santrali inşasının ne zaman başlayacağı halen belirsizken, Rusya’da Akkuyu Nükleer Santralinde çalıştırılmak üzere anlaşma yapılan ve eğitim alan öğrencilerin akıbeti de belirsizliğini korumaktadır. Dört yıl lisans ve iki yıl da lisans üstü olmak üzere altı yıl eğitim alması planlanan öğrencilerden ilk kabul edilenler bugün dördüncü sınıfı bitirmek üzeredirler. Mezuniyetlerine iki yıl kalmış olan bu öğrencilerin çalışabilecekleri tek yer ise Akkuyu olarak gözükmektedir. 2018 yılında mezun olması beklenen öğrencilerin nerede çalışacakları belli olmadığı gibi Rusya içerisinde nükleer enerji sektöründe de hiç bir yabancı çalıştırılmamaktadır.
Rusya’nın Türkiye’yi çevreleme politikası olduğu gibi Türkiye’nin de Rusya’ya karşı yeni dış politika ve güvenlik alanlarında cevaplarının olması sorunu daha da karmaşık bir hale getirmiştir. Türkiye’nin Ukrayna ile ilişkilerini geliştirerek askeri işbirliği boyutunu geliştirme kararı alması Kremlin tarafından dikkatle izlenmektedir. NATO savaş gemilerinin Türk Boğazlarından geçerek Karadeniz’de Rus askeri tehlikesine karşı tatbikat yapması ve Haziran ayı içerisinde Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Varşova’da Türkiye-Polonya-Romanya arasında siyasi ve askeri danışma toplantısının ardından NATO’nun Türkiye’de bulunan balistik füze sistemlerinin genişletilmesini talep etmesi, yine Rusya tarafından NATO’nun doğu kanadının Rusya aleyhine silahlanmasına katkı olarak algılanmaktadır. Son olarak Türkiye’nin Katar’da asker bulundurmaya başlaması da Rusya tarafından Orta Doğu dengelerinde Sünni-Şii çatışmasına katkı olarak görülmektedir.
Bütün bunların ışığında yakın bir zamanda “Özür” mektubu ile yaşanan yeni gelişme dolayısıyla Rusya ve Türkiye ilişkilerinde henüz önemli bir gelişmenin beklenmesi zordur. Örneğin, Vladimir Putin’in Türkiye’ye karşı uygulanan ekonomik yaptırımların kaldırılması ve uçuşların başlaması yolundaki kararnameyi imzalaması önemlidir ancak aynı zamanda Kremlin’den vizelerin tekrar kaldırılması için henüz erken olduğu açıklaması gelmiştir. Bundan böyle Türkiye ve Rusya arasında oluşturulacak müzakere masasında Türkiye’yi zor günler beklemektedir. Rusya’nın Türkiye’den ilk talebinin Türk Akım’ı projesinin tamamen Rusya’nın istediği şekilde Türkiye Büyük millet Meclisi’nden geçirilmesi olacaktır. Ancak, Ankara’nın Rusya ile götürdüğü Türk Akım’ı görüşmelerinin şeffaf olmaması nedeniyle projenin ayrıntılarını bilemiyoruz. Özellikle projenin Türkiye’nin Trakya bölgesinde inşa edilmesi planlanan 50 bcm kapasiteli doğal gaz deposunu da içermesi son derece önemlidir. Türkiye’den bir devlet enerji şirketi Türk Akım’ı projesine ortak olacak mı? Trakya’da inşa edilecek olan doğal gaz deposuna bir devlet enerji şirketi ortak olacak mı? Yoksa hem boru hattı hem de depo sadece Rusya kontrolünde mi olacak? Rusya’nın kontrolü mümkün olduğu kadar kendi elinde tutarak projeye Türkiye’yi sokmak istememesi çok mümkündür ki bu durum da Türkiye enerji güvenliğinin aleyhinedir. Diğer yandan Rus tarafının Türkiye’de ki stratejik enerji şirketlerine Rus enerji şirketlerinin ortak olması talebi gelebilir. Bu nokta da Rusya için ilk hedef BOTAŞ olabilir. Türkiye ve Rusya ilişkilerinde henüz eskiye dönüşün olması için çok erkendir çünkü iki ülke arasında daha önceden dondurulmuş olarak bekletilen pek çok konu bu sefer müzakere masasına getirilecektir. Türkiye’nin hangi konularda, ne kadar taviz vereceğine göre Türkiye ve Rusya ilişkileri şekillenecektir. Son olarak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Türkiye ile ilişkilerin bozulmasından itibaren Mavi Akım’dan gaz kesintisi yaşanmadığını söylemesi doğru fakat eksiktir. Rusya’dan gelen Batı Hattı’nda vanalar kapanmamış ancak hem Gazprom tarafından hem fiyat anlaşmazlığı başlatılmış hem de gaz miktarında azalma yaşanmıştır. Putin’in Türkiye ile ilişkileri değerlendirirken, Mavi Akım boru hattına atıf yapması son derece dikkat çekicidir çünkü Rus stratejisinde halen boru hatlarının bir cezalandırma yöntemi olarak var olduğunu göstermektedir.
*”Bu yazı Enerji Panorama dergisinin Temmuz 2016 tarihli sayısı için özel hazırlanmış ve yayınlanmıştır. Yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Türkiye Enerji Vakfı’na aittir. Tekrar yayınlanması halinde kaynak gösterilerek bu sayfaya aktif bağlantı sağlanması zorunludur.”
–
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenliği Araştırmaları Merkezi
Bilimsel Danışman
*This entry is only available in Turkish.
25 Kasım 2015 tarihinde Rus savaş uçağının Türkiye tarafından düşürülmesinin ardından Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin arasında ikili sıcak ilişkiler üzerinden kurulan Türkiye ve Rusya ilişkileri olumludan olumsuza dönmüş ve yeni bir dönem başlamıştır. Öncelikle Türkiye tarafından ısrarla altı çizilen Rus savaş uçağının Türk hava sahasını ihlal etmesi nedeniyle düşürüldüğü söylemi, Rusya’nın Türkiye’ye uyguladığı yaptırımların iyiden iyiye hissedilmeye başlamasıyla, ardından yaşadığı dış politika ve ekonomik sorunlar nedeniyle Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkilerine dönülmesini talep etmesi, bu durumu Türkiye’nin diplomatik bir dille çözmek istediğini göstermektedir. Ancak, Rusya tarafında Türkiye algısının olumsuz anlamda bambaşka bir noktaya gelmesi sebebiyle Kremlin için sadece uçağın düşürülmesi ile ilgili “özür” meselesi değil, başka yeni sorunlar belirmiştir. Türkiye’nin ilk mektubuna Rusya tarafından gelen soğuk cevap sonrasında bu kez Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya’ya “Özür” mektubu göndermesinin ardından gözler Vladimir Putin’e çevrilmiştir. Rusya tarafında ise Erdoğan’ın mektubu karşısında memnuniyet belirtilmiş ancak ilişkilerin yavaş yavaş ilerleyeceğine dair sinyaller gelmeye başlamıştır.*
Rusya ve Türkiye ilişkilerinde esasen ilişkilerin iyi olduğu dönemde de sorunlar baş göstermiştir sadece ekonomi ve enerji alanındaki işbirlikleri nedeniyle Suriye meselesi gibi diğer sorunlar dondurulmuş olarak beklemekteydi. İki ülke arasındaki ilişkilerin dibe vurmasının ardından Rusya açısından bekletilen tüm dosyalar Türkiye aleyhine açılmaya başlamıştır. Dolayısıyla 2016 yazı itibariyle Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerin son durumunda üzerinde anlaşılamayan dosyalara yenileri eklenirken anlaşılan dosyalar ise giderek azalmaktadır. Rusya açısından Türkiye ile ilgili en önemli meseleler; Suriye, Türkiye sınırından Suriye’ye geçiş yapan militanlar ve IŞİD’ın kaçak petrolünün Türkiye topraklarına bir şekilde girmesidir. Bu konularla ilgili Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu 2016 yılında iki mektup bulunmaktadır. Ağır suçlamalar ile dolu Rusya Federasyonu mektuplarının BM mekanizmasında bulunduğu bir sırada Kremlin’in Türkiye’den düşürülen uçak ile ilgili sadece “özür” beklemediği görülmektedir. Buna karşılık Türkiye’nin “Esedsiz” Suriye politikası ile Rusya’nın “Esadlı” Suriye politikasının çarpışması sonucunda Rusya askeri olarak Doğu Akdeniz bölgesine yerleşmiş durumdadır. Bir başka deyişle Rusya, Türkiye’nin sadece kuzeyinden değil 2015 yılından itibaren güneyinden de komşusu durumuna gelmiştir.
Rus uçağının düşürülmesinin ardından Rusya’nın yeni dış politikasının Türkiye’nin çevrelenmesi olarak güncellendiği görülmektedir. IŞİD ve diğer radikal terör örgütleri ile mücadele amacıyla Suriye, Irak ve İran ile beraber müttefiklik kuran Rusya, Türkiye’nin üç komşusu ile de askeri sözleşmeler imzalamıştır. Hatta Rusya’nın Türk mallarına ambargo koymaya başlamasının ardından Türk mallarının İran üzerinden Rusya’ya yeniden ihraç edilmesi (reexport) yolunun kapatılması amacıyla İran’a Türk mallarının İran üzerinden Rusya’ya ihracatını durdurmasını istemiştir ve İran tarafı da ihraç yolunu kapatmıştır. Normalleşme sürecine giren İran ile enerji ve ekonomik ilişkilerini geliştirmeyi amaçlayan Türkiye, karşısında Rusya baskısı altında kalan İran’ı bulmuştur. Rusya’nın İran savunması için satışını gerçekleştirdiği S-400 füzeleri başlı başına önemli bir başka baskı mekanizması olmuştur.
Diğer yandan Rusya enerji politikalarında daha önce Türk Akım’ı doğal gaz boru hattı projesinin pazar olarak Orta Avrupa’yı hedeflemesi ve TANAP doğal gaz boru hattı projesinin Güney Avrupa pazarına ulaşmasının önüne çıkmama politikası da değişmiştir. Rusya, Karadeniz’den Yunanistan’a ulaşacak (Bulgaristan ya da Türkiye üzerinden) ve oradan da İtalya’ya ulaşacak Poseidon doğal gaz boru hattını teklif etmiştir. Poseidon projesi aslında yeni olmayıp daha önce TAP doğal gaz projesine rakip olarak projelendirilmiştir ancak Şah Deniz konsorsiyumunun TAP’ı seçmesi neticesinde gündemden düşmüştür. Fakat görüldüğü üzere Türk Akım’ı projesinin dondurulmasının ardından Rusya tarafı çeşitli hamlelerde bulunmakta ve Türk Akım’ına alternatif yollar aramaktadır. Buna ilave olarak Azerbaycan’ın doğal gaz üretiminin kendi enerji altyapısı için henüz yeterli olmamasından dolayı Rusya’dan doğal gaz satın alması da Yunanistan ve Güney Avrupa ülkelerini Azerbaycan gazının beklenen tarihte kendilerine ulaşmaması ihtimaline karşılık Rusya opsiyonunu açık tutmaya itmektedir.
Türkiye ile Rusya arasında sürünceme de kalan ve geleceği belirsiz bir hale gelen proje ise Akkuyu Nükleer Santral projesidir. Akkuyu Nükleer Santrali için Türkiye’de kurulan şirketin internet sitesine bakıldığında halen “ilk elektriği 2020’de kullanacağız” başlıklı haber durmaktadır. Oysa ki Rusya Devlet Nükleer Enerji Kurumu ROSATOM, Haziran ayı başında inşaat için gerekli lisansın alınması ile inşaatın 2018’de başlayabileceğini ve ilk reaktörün ancak 2023 yılında faaliyete geçeceğini belirtmiştir. Yine ROSATOM’a göre dört reaktörün birden faaliyete geçmesinin ise 2026 yılını bulacağı tahmin edilmektedir. Buna ilave olarak Nisan ayı sonunda doğru ROSATOM’un Akkuyu’da sahip olduğu yüzde 100 hissesinin bir kısmını satmak istediği haberleri çıkmıştır. Projenin belirlenen tarihten geri kalması nedeniyle yabancı bir yatırımcı bulanamaması ve bir miktar hissesin CENGİZ İnşaat’a satılmasının beklendiği haberleri çıkmıştır. Fakat CENGİZ İnşaat’ın Erdoğan ailesine olan yakınlığı ve Rus Gazprom şirketinin de Batı Hattı’ndan gelen doğal gaz ithal eden Erdoğan ailesine yakın olan şirketlerden rahatsızlığı bilinmekte iken Akkuyu Nükleer Santral şirketine CENGİZ İnşaat’ın seçilmesi çok küçük bir olasılıktır. Akkuyu Nükleer Santrali inşasının ne zaman başlayacağı halen belirsizken, Rusya’da Akkuyu Nükleer Santralinde çalıştırılmak üzere anlaşma yapılan ve eğitim alan öğrencilerin akıbeti de belirsizliğini korumaktadır. Dört yıl lisans ve iki yıl da lisans üstü olmak üzere altı yıl eğitim alması planlanan öğrencilerden ilk kabul edilenler bugün dördüncü sınıfı bitirmek üzeredirler. Mezuniyetlerine iki yıl kalmış olan bu öğrencilerin çalışabilecekleri tek yer ise Akkuyu olarak gözükmektedir. 2018 yılında mezun olması beklenen öğrencilerin nerede çalışacakları belli olmadığı gibi Rusya içerisinde nükleer enerji sektöründe de hiç bir yabancı çalıştırılmamaktadır.
Rusya’nın Türkiye’yi çevreleme politikası olduğu gibi Türkiye’nin de Rusya’ya karşı yeni dış politika ve güvenlik alanlarında cevaplarının olması sorunu daha da karmaşık bir hale getirmiştir. Türkiye’nin Ukrayna ile ilişkilerini geliştirerek askeri işbirliği boyutunu geliştirme kararı alması Kremlin tarafından dikkatle izlenmektedir. NATO savaş gemilerinin Türk Boğazlarından geçerek Karadeniz’de Rus askeri tehlikesine karşı tatbikat yapması ve Haziran ayı içerisinde Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Varşova’da Türkiye-Polonya-Romanya arasında siyasi ve askeri danışma toplantısının ardından NATO’nun Türkiye’de bulunan balistik füze sistemlerinin genişletilmesini talep etmesi, yine Rusya tarafından NATO’nun doğu kanadının Rusya aleyhine silahlanmasına katkı olarak algılanmaktadır. Son olarak Türkiye’nin Katar’da asker bulundurmaya başlaması da Rusya tarafından Orta Doğu dengelerinde Sünni-Şii çatışmasına katkı olarak görülmektedir.
Bütün bunların ışığında yakın bir zamanda “Özür” mektubu ile yaşanan yeni gelişme dolayısıyla Rusya ve Türkiye ilişkilerinde henüz önemli bir gelişmenin beklenmesi zordur. Örneğin, Vladimir Putin’in Türkiye’ye karşı uygulanan ekonomik yaptırımların kaldırılması ve uçuşların başlaması yolundaki kararnameyi imzalaması önemlidir ancak aynı zamanda Kremlin’den vizelerin tekrar kaldırılması için henüz erken olduğu açıklaması gelmiştir. Bundan böyle Türkiye ve Rusya arasında oluşturulacak müzakere masasında Türkiye’yi zor günler beklemektedir. Rusya’nın Türkiye’den ilk talebinin Türk Akım’ı projesinin tamamen Rusya’nın istediği şekilde Türkiye Büyük millet Meclisi’nden geçirilmesi olacaktır. Ancak, Ankara’nın Rusya ile götürdüğü Türk Akım’ı görüşmelerinin şeffaf olmaması nedeniyle projenin ayrıntılarını bilemiyoruz. Özellikle projenin Türkiye’nin Trakya bölgesinde inşa edilmesi planlanan 50 bcm kapasiteli doğal gaz deposunu da içermesi son derece önemlidir. Türkiye’den bir devlet enerji şirketi Türk Akım’ı projesine ortak olacak mı? Trakya’da inşa edilecek olan doğal gaz deposuna bir devlet enerji şirketi ortak olacak mı? Yoksa hem boru hattı hem de depo sadece Rusya kontrolünde mi olacak? Rusya’nın kontrolü mümkün olduğu kadar kendi elinde tutarak projeye Türkiye’yi sokmak istememesi çok mümkündür ki bu durum da Türkiye enerji güvenliğinin aleyhinedir. Diğer yandan Rus tarafının Türkiye’de ki stratejik enerji şirketlerine Rus enerji şirketlerinin ortak olması talebi gelebilir. Bu nokta da Rusya için ilk hedef BOTAŞ olabilir. Türkiye ve Rusya ilişkilerinde henüz eskiye dönüşün olması için çok erkendir çünkü iki ülke arasında daha önceden dondurulmuş olarak bekletilen pek çok konu bu sefer müzakere masasına getirilecektir. Türkiye’nin hangi konularda, ne kadar taviz vereceğine göre Türkiye ve Rusya ilişkileri şekillenecektir. Son olarak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Türkiye ile ilişkilerin bozulmasından itibaren Mavi Akım’dan gaz kesintisi yaşanmadığını söylemesi doğru fakat eksiktir. Rusya’dan gelen Batı Hattı’nda vanalar kapanmamış ancak hem Gazprom tarafından hem fiyat anlaşmazlığı başlatılmış hem de gaz miktarında azalma yaşanmıştır. Putin’in Türkiye ile ilişkileri değerlendirirken, Mavi Akım boru hattına atıf yapması son derece dikkat çekicidir çünkü Rus stratejisinde halen boru hatlarının bir cezalandırma yöntemi olarak var olduğunu göstermektedir.
*”Bu yazı Enerji Panorama dergisinin Temmuz 2016 tarihli sayısı için özel hazırlanmış ve yayınlanmıştır. Yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Türkiye Enerji Vakfı’na aittir. Tekrar yayınlanması halinde kaynak gösterilerek bu sayfaya aktif bağlantı sağlanması zorunludur.”