Serhan ÜNAL
TENVA Araştırma Merkezi
Eski adıyla Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) olarak bilinen terörist örgütün nispi başarısında, özellikle Irak’ın kuzeyindeki, başta enerji olmak üzere doğal kaynakları, silahlı mücadelesinin finansmanı için kullanabilme yeteneği büyük rol oynamaktadır.
Türk hududunun güneyinde yer alan Irak’ın kuzey kesimleri son birkaç aydır, IŞİD tarafından istikrarsızlaştırılmış durumda. İsmini daha çok, Suriye’deki çatışma ortamında isyancı Kürt grupları ve Özgür Suriye Ordusu başta olmak üzere diğer muhalif hareketlere karşı kazandığı başarılarla duyuran örgüt, özellikle 10 Haziran 2014 tarihinde Irak ordusunun Musul şehrini terk edip kaçmasıyla, Irak’ın kuzeyinde de dikkate değer bir pozisyona sahip oldu. Musul şehrinin düşmesi hadisesinin, Türkiye açısından bir diğer önemi ise, Musul’daki Türk başkonsolosluğunda görevli 49 Türk vatandaşının IŞİD tarafından rehin alınmasıydı.
Bu olay aynı zamanda, Türkiye’nin, Irak’ın kuzeyinde gelişen olaylara yönelik uygulayabileceği politika setini de baştanbaşa değiştiren bir nitelikteydi. Elinde 49 Türk vatandaşını rehin tutan IŞİD gibi bir örgüte karşı Türkiye, çok daha pasif bir tavır takınmak zorunda kaldı. Bu durumun en net iki göstergesi, Amerikan hava kuvvetlerinin IŞİD’e karşı düzenledikleri hava operasyonlarında Türk hava sahasının kullanılamaması ve Türkiye’nin, iç siyasi dengelerin rağmına olmak üzere, Türkmen nüfusa yeterince medet ulaştıramaması. Türkiye’nin etkisizleştirilmesiyle daha rahat hareket imkanı kazanan IŞİD’in başarısındaki ana unsurlardan ikisi ise şunlar: Genişleme stratejisini doğal kaynak zengini bölgeler üzerine inşa etmesi ve hal-i hazırda varlık gösterdiği bölgelerdeki doğal kaynakların paraya çevrimini başarıyla gerçekleştirmesi.
IŞİD, Suriye ve Irak’ta, başta petrol kuyularının kontrolü olmak üzere, su kaynakları ve hatta tarım ambarlarının kontrolü üzerine yoğunlaşmış bir strateji izlemekte. Bu yönüyle, Uluslararası İlişkiler literatüründe çokça tartışılmış bir konuya da uygun bir örnek teşkil etmekte. Uluslararası İlişkiler literatüründe, paraya kolayca çevrilebilen doğal kaynakların varlığının, ulus-altı seviyedeki çatışmaların daha şiddetli geçmesine neden olduğu öne sürülmektedir. Afrika’da Sudan, Angola ve Kongo gibi ülkelerdeki çatışmalar da bu iddiayı doğrulayan şekilde gelişmiştir. IŞİD de benzer şekilde, özellikle kolayca paraya çevirebileceği ve kendisine stratejik avantaj sağlayacak doğal kaynakların kontrolüne önem atfetmekte. Paraya çevrilebilir kaynaklar arasında petrol kuyuları ve buğday ambarları başta gelmekteyken, örgüte stratejik avantaj sağlayacak kaynaklar arasında barajlar ve petrol rafinerileri önem kazanmakta.
IŞİD’in ele geçirdiği petrol kuyularından elde ettiği ham petrolü, bölgedeki kaçak rafinerilere ve diğer alıcılara satarak günde yaklaşık 1,5 milyon ABD$ kadar gelir ettiği rapor edilmekte. Örgüt, yalnızca Irak’ın kuzeyinde değil, Suriye’de de elinde tuttuğu petrol kuyuları sayesinde, adeta bir ‘kaynak çeşitlendirmesi’ politikası dahi uygulayabilmekte. Bu noktada, doğal gazın petrolden farklı doğası dikkat çekiyor. Doğal gaz, üretim, iletim ve tüketim başlıklarının her birinde, petrole kıyasla daha yüksek teknolojiye, organize olmuş bir merkezi yapıya ve istikrara ihtiyaç duymaktadır. Bu sayede, doğal gaz kaynaklarının IŞİD ve benzeri bir örgüt tarafından ele geçirilerek silahlı faaliyetlerin finansmanında kullanılması olası gözükmemekte.
Örgütün bölgedeki doğal kaynaklara yaklaşımındaki diğer bir motivasyonu, Irak’taki merkezi hükümet ve kuzeydeki bölgesel yönetime karşı stratejik üstünlük sağlama çabası. Irak’ın en büyük petrol rafinerisi olan Beici rafinerisinin ve Musul barajının kontrol edilmesi de bu motivasyonun yansımaları olarak görülebilir. Gerçekçi olarak bakıldığında, örgütün ne rafineriden ne de barajdan ekonomik ve işlevsel anlamda tam olarak faydalanması mümkün değildir. Fakat, baraj ve rafineriden devletin faydalanamaması ve sulama, elektrik ve rafine petrol ürünleri alanındaki sıkıntıların ülkede yaratabileceği kargaşanın IŞİD’e yarayacak olması ve bu tesislerin örgütün pazarlık gücünü artırıyor olması, IŞİD’in stratejik olarak avantaj kazanması anlamına gelmekte. Bu çerçevede, petrol, doğal gaz ve elektrik iletim hatlarının da örgütün muhtemel hedefleri arasında olduğu öngörülebilir.
Bölgenin, enerji zengini bir bölge olması ve bu kaynaklar içerisinde, paraya en kolay çevrilebilir kaynak olan petrolün ağırlığı, IŞİD’in finansman konusunda elini rahatlatan bir unsur olmaya devam edecek gibi gözükmekte. Peşmerge kuvvetlerinin gerçekte ne kadar zayıf ve aciz olduklarının ortaya çıkmasıyla birlikte, IŞİD’in cesaretinin bir kat daha arttığı düşünülebilir. Diğer taraftan, Amerika’nın havadan yaptığı mesaj yüklü noktasal müdahalelerin, Irak’ın kuzeyindeki enerji kaynaklarının istikrarsızlaştırılmasını durdurmaya ne kadar yeteceği hakkında bir şeyler söyleyebilmek için erken. Bunun yeterli olup olmayacağını IŞİD’in tercihleri ve devlet aktörlerinin işe ne kadar müdahil olacakları belirleyecek. Yine de, bölgedeki enerji kaynaklarının IŞİD’in eline geçmesinin ve uzun süre böyle kalmasının ne enerji piyasalarınca ne de bölgesel ve küresel aktörlerce tolere edilmeyeceği iddia edilebilir. Bu noktada Türkiye’nin ne yapacağını/yapabileceğini belirleyen temel parametre ise her şeyden önce 49 Türk vatandaşının durumları olmaya devam edecek.
*“This article has been written in Turkish”