Irak’ın IŞİD tarafından işgali aslında neden, Orta Doğu’yu kontrol etmek için Şiiler ve Sünniler arasında yapılan bir savaştır?
Yazar: Simon Henderson
Çeviri: M. Külfetoğlu
Beşer Esad’ın Şam’daki rejimine karşı savaşan Sünni cihatçılara destek veren Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkelerine Washington’un öğüdü “ne istediğinize dikkat edin” olmuş olabilir, belki de olsa daha iyi olur. Bu uyarı kana susamış Irak Şam İslam Devleti savaşçıları yüz binlerce Sünni mezhepdaşlarını kaçmaları için harekete geçirirken ve Irak’ın Bağdat çevresindeki Şii ana topraklarında panik yaratırken halkın haklı tahminleri eğer Kuzeybatı Irak’a doğru akan IŞİD konvoyları durdurulmazsa kendilerine IŞİD tarafından merhamet gösterilmeyeceği yönünde olması bugün daha uygun.
Irak başbakanı Nuri El Maliki için böylesi bir olumsuz durum Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın yıllardır hayali olmuştu. Kral Abdullah Maliki’yi bir İran yardakçısından bir basamak yukarıda gördü ve Bağdat’a büyükelçi göndermeyi reddeterek Körfez İşbirliği Konseyi’nin Kuveyt, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman gibi diğer ülkelerini de benzer uzak durucu yaklaşımlar benimsemeleri için cesaretlendirdi.
Özellikle Kuveyt ve Katar gibi ülkeler içeride El-Kaide tipi örgütlere karşı savunmasız olmalarına rağmen Suriye’deki en aktif Esat karşıtı gruplardan El Nusra Cephesi gibi radikal grupları finanse eden vatandaşlarına karşı gözlerini yumdular.
Şu an Fas’ta tatilde olan Kral Abdullah bu gelişmelere şimdiye karşı sessiz kaldı. Kral 90’dan fazla yaşı ile twitter nesline katılmak için bir ilgi göstermedi, ama temeldeki hareketler onu tatilini kesip eve dönmeye teşvik edebilirdi. Kral şüphe yok ki Irak’taki son olayların bir fırsat teşkil ettiğini -Kral’ın Şam’daki Esat’ın devrilmesini yöneterek İran’a stratejik bir olumsuz durum oluşturma politikası çok az hızlı başarı işareti gösterirken- fark etti.
Bu bakış açısı pek çok gözlemcinin kafasını karıştırabilir. Son haftalarda Suudiler tarafından yönlendirilen Körfez Ülkeleri İş birliği teşkilatı ile İran arasında Kuveyt emirinin Tahran’a görünüşte lakayt ziyareti, ticaret heyetlerinin ve karşılıklı ticaret bakanlarının ziyareti ile harekete geçirilen gönülsüz de olsa bir diplomatik yakınlaşma olduğu üzerine bir rapor akışı var. Bu, Suudi Arabistan’ın Tahran’ı vurabilme kapasitesine sahip Çin füzelerini halka göstermesini ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin ülke gençliği için askere alım duyurusunu içeren hareketlerine karşıt görüşü destekleyen bir kanıt.
Irak’taki katliamın başarısı -ki böyle bir kelime kullanılabilirse- en azından bir açıklık sunuyor. Kabilesel birikmeler ve rakip ulusal kimlikler sahnede, ama baskın gerilim çoğunluk olan Sünni ve azınlık olan Şii İslam arasında. Bu tüm bölge için geçerli olan durum hareketini Esat’ı destekleyen Maliki’ye karşı gören IŞİD tarafından uçlara çekildi.
Acımasız bir ölüm makinesi olan IŞİD
Sünnilerin Şii hoşnutsuzluğunu
en uç ve kanlı sınırlara çekiyor.
Suudi monarşisi diğer kardeş ülkelerine kıyasla doğrudan dini -mezhepsel- aşağılamalardan kaçınmada daha dikkatli de olsa Wikileaks tarafından sızdırılmış Tahran’daki dini rejimi kasteden yılanın başını ezmek yorumu şüphe yok ki Şiilerin aşağılanmasını güçlendirdi. (Ön yargı Orta Doğu’da herkes için eşit oranda bir meşguliyet: Irak yönetiminin Iraklılara davranışlarını belirlemeden önce Sünni ya da Şii olduklarını sorduğu biliniyor.)
Özellikle Washington’daki Kral Abdullah’ı devreden çıkarmaya yönelik pek çok çabaya rağmen Abdullah bazen oksijen maskesi yardımıyla da olsa -başkan Barack Obama’nın mart ayındaki ziyaretinde Kral Abdullah’ın burun deliklerine konmuş nefes alma tüpleri görüldü-
güçlü duruyor. Abudabi prensi ve abisinin son felcinden sonra Birleşik Arap Emirlikleri’nin etkin yöneticisi Şeyh Muhammed Bin Zayid 4 Haziran’da Kral’ı ziyaret etti ve Suudi monarkı her iki eliyle de jestler yaparken gösterildi. Görüşme konusu açıklanmadı, ama Zeyid Kahire yolunda olduğundan görüşme konusu muhtemelen Mısır’ın Riyad ve Abu Dabi tarafından stabilize edici bir güç olarak görülen yeni başkanı Abdülfettah Sisi’nin seçim başarısı üzerine idi. Doğal olarak Sisi Müslüman Kardeşler -İslami anlayışı Arap monarşilerinin miras kalmış ayrıcalıkları ile tezat oluşturan bir grup- karşıtı olduğu için bonus puanlar da alıyor. Şu an için Abdullah, Zayid ve Sisi Arap dünyasının üç ana lideri. Aslında Arap ülkelerinin geleceği bu üç adama -ya da Abdullah’tan sonra başa kim geçecekse ona- bağlı olabilir.
Arap dünyasının bölünmüşlüğünden kafası karışanlar ve düşmanımın düşmanı dostumdur ölçütünün faydasını kısıtlı bulanlar için şuna dikkat çekmek önemli ki Sünni-Şii bölünmüşlüğü en azından yaklaşık olarak Arap-Fars dünyasının bölünmüşlüğü ile de denk geliyor. Jeopolitik bağlamda etnik olarak Arap ama çoğunlukla Şii olan Irak bu dünyaların kesişiminde. Tarihsel olarak Suudiler’in politikasının merkezi de olsa kafa karıştırıcı bir boyut daha var: Suudiler’in kendi ülkelerinde aktivitelerini devam ettirirken ülkeleri dışındaki radikal Sünniler’i destekleme isteği. Bu yüzden Riyad Usame bin Ladin Sovyet kontrolü altındaki Afganistan’daki cihatçılara liderlik ederken ve Çeçenistan, Bosna ve Suriye’deki cihatçılar savaşırken tolerans gösteriyor ve gücü yettiğince destek veriyor.
2011 yılında Esad karşıtı ayaklanma gelişirken -ve Riyad İran’ın hızlanmış nükleer programında dolayı endişeli iken- Suudi istihbaratı istihbarat şefi olan eski Washington büyük elçisi Prens bandar bin Sultan’ın strateji rehberliğinde oyun kitabını tekrar açtı ve Sünni muhalefeti ve özellikle daha radikal grupları desteklemeye başladı. Operasyonun liderliği Nisan’da Bandar Obama yönetiminin tedbirli yaklaşımında dolayı hayal kırıklığı içinde istifa ettiğinide değişti, fakat Suudiler’in cihatçı savaşçılara desteği devam ediyor gibi görünmektedir. (Irak’taki IŞİD hareketi neredeyse Bandar’ın hayalini kurduğu taktiksel bir tür sürpriz gibi görünse de kesin kanıtlar bulunmuyor.)
Hızlı ilerleyen savaş şu an pek çok değişkenin olduğu Kuzey Irak’ı tüketiyor. Washington için hareketsizlik alternatifi 20.000 kadar olduğu tahmin edilen (Amerikan ordusu uzun zaman önce ayrılmış olmasına rağmen) halen Irak’ta kalmış Amerikalı sivillerin kaderi ile dengelenmek zorunda. Bölgenin çıkarcı ülkesi Katar İran ayısını (ç.n: yazarın sözlerinin birebir çevirisi) dürtmemeye çalışırken muhtemelen politika alternatiflerini bölgesel rakibi Suudi Arabistan’ı rahatsız etmemek için dengeliyor. Henüz açıkça görülebilecek Katar parmak izleri yok ve Şeyh Tamim bin Hamid el Thani babasının 2013 yılındaki tahttan çekilmesinden sonra iktidardaki ilk tam yılını kutluyor, belki de bu kutlamalar şeyhin Körfez İş birliği Konseyi üyesi diğer ülkelerden kardeş yöneticilerin iç işlerine karıştığı suçlamalarıyla gelen kamuoyu tepkisi nedeniyle hafiflemiş olabilir. Buna ek olarak Doha belki de bir Irak macerası ile İran’ın öfkelenme riski karşısında tedbirli olabilir. Bowe Berghdal karşılıklı değişiminin bir parçası olarak beş Taliban liderine sığınma hakkı Katar tarafında verilmiş iken ülke etkili ve açık bir biçimde Sünni-Şii ayrımında nerede olduğunu ifade etti.
Suudi Arabistan’ın IŞİD’in şu anki köklenmesi muammasında potansiyel olarak tarihsel bir alt sebebi var: Suudi Arabistan IŞİD’in krallığı tehdit edecek şekilde ilerlemesini istemiyor. 1920’lerde İbni Suud’a Arabistan’ı fethetmesinde yardım eden İslami fanatik İhvan savaşçıları Irak ve Eski Ürdün’deki İngiliz mandasını da tehdit ediyordu. Bugünkü Suudi kralının babası, İhvan kendisini 1929’da Sabilla Savaşı’nda tehdit ettiğinde işi bitirmek için bizzat kendi kuvvetlerine komuta ederek İhvan’ın makineli tüfeklerle donatılmış uçaklarla İngilizler tarafından katledilmesi konusunda İngiliz kuvvetlerine tam yetki verdi.
Fırat vadisinde gelişmekte olan kaosa mutlu bir son hayal etmek oldukça zor görünüyor. Bu noktada Suudi ve İran kuvvetleri arasında doğrudan bir karşılaşma çok gayrimuhtemel görünmesine rağmen İran Devrim Muhafızları’nın Suriye’deki doğrudan varlığı göz ardı edilemez. Açıkça görünen o ki Suriye’deki iç savaşa Irak iç savaşı da muhtemelen eklenecek. IŞİD halihazırda bölge için bir ada sahip: Şam halifeliği. Washington da yeni bölge için politika yanısıra kendi adını bulmaya da gereksinim duyabilir.
Kaynak:
http://www.foreignpolicy.com/articles/2014/06/12/iraq_mosul_isis_sunni_shiite_divide_iran_saudi_arabia_syria–“Click here for the original text”
Irak’ın IŞİD tarafından işgali aslında neden, Orta Doğu’yu kontrol etmek için Şiiler ve Sünniler arasında yapılan bir savaştır?
Yazar: Simon Henderson
Çeviri: M. Külfetoğlu
Beşer Esad’ın Şam’daki rejimine karşı savaşan Sünni cihatçılara destek veren Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkelerine Washington’un öğüdü “ne istediğinize dikkat edin” olmuş olabilir, belki de olsa daha iyi olur. Bu uyarı kana susamış Irak Şam İslam Devleti savaşçıları yüz binlerce Sünni mezhepdaşlarını kaçmaları için harekete geçirirken ve Irak’ın Bağdat çevresindeki Şii ana topraklarında panik yaratırken halkın haklı tahminleri eğer Kuzeybatı Irak’a doğru akan IŞİD konvoyları durdurulmazsa kendilerine IŞİD tarafından merhamet gösterilmeyeceği yönünde olması bugün daha uygun.
Irak başbakanı Nuri El Maliki için böylesi bir olumsuz durum Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın yıllardır hayali olmuştu. Kral Abdullah Maliki’yi bir İran yardakçısından bir basamak yukarıda gördü ve Bağdat’a büyükelçi göndermeyi reddeterek Körfez İşbirliği Konseyi’nin Kuveyt, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman gibi diğer ülkelerini de benzer uzak durucu yaklaşımlar benimsemeleri için cesaretlendirdi.
Özellikle Kuveyt ve Katar gibi ülkeler içeride El-Kaide tipi örgütlere karşı savunmasız olmalarına rağmen Suriye’deki en aktif Esat karşıtı gruplardan El Nusra Cephesi gibi radikal grupları finanse eden vatandaşlarına karşı gözlerini yumdular.
Şu an Fas’ta tatilde olan Kral Abdullah bu gelişmelere şimdiye karşı sessiz kaldı. Kral 90’dan fazla yaşı ile twitter nesline katılmak için bir ilgi göstermedi, ama temeldeki hareketler onu tatilini kesip eve dönmeye teşvik edebilirdi. Kral şüphe yok ki Irak’taki son olayların bir fırsat teşkil ettiğini -Kral’ın Şam’daki Esat’ın devrilmesini yöneterek İran’a stratejik bir olumsuz durum oluşturma politikası çok az hızlı başarı işareti gösterirken- fark etti.
Bu bakış açısı pek çok gözlemcinin kafasını karıştırabilir. Son haftalarda Suudiler tarafından yönlendirilen Körfez Ülkeleri İş birliği teşkilatı ile İran arasında Kuveyt emirinin Tahran’a görünüşte lakayt ziyareti, ticaret heyetlerinin ve karşılıklı ticaret bakanlarının ziyareti ile harekete geçirilen gönülsüz de olsa bir diplomatik yakınlaşma olduğu üzerine bir rapor akışı var. Bu, Suudi Arabistan’ın Tahran’ı vurabilme kapasitesine sahip Çin füzelerini halka göstermesini ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin ülke gençliği için askere alım duyurusunu içeren hareketlerine karşıt görüşü destekleyen bir kanıt.
Irak’taki katliamın başarısı -ki böyle bir kelime kullanılabilirse- en azından bir açıklık sunuyor. Kabilesel birikmeler ve rakip ulusal kimlikler sahnede, ama baskın gerilim çoğunluk olan Sünni ve azınlık olan Şii İslam arasında. Bu tüm bölge için geçerli olan durum hareketini Esat’ı destekleyen Maliki’ye karşı gören IŞİD tarafından uçlara çekildi.
Acımasız bir ölüm makinesi olan IŞİD
Sünnilerin Şii hoşnutsuzluğunu
en uç ve kanlı sınırlara çekiyor.
Suudi monarşisi diğer kardeş ülkelerine kıyasla doğrudan dini -mezhepsel- aşağılamalardan kaçınmada daha dikkatli de olsa Wikileaks tarafından sızdırılmış Tahran’daki dini rejimi kasteden yılanın başını ezmek yorumu şüphe yok ki Şiilerin aşağılanmasını güçlendirdi. (Ön yargı Orta Doğu’da herkes için eşit oranda bir meşguliyet: Irak yönetiminin Iraklılara davranışlarını belirlemeden önce Sünni ya da Şii olduklarını sorduğu biliniyor.)
Özellikle Washington’daki Kral Abdullah’ı devreden çıkarmaya yönelik pek çok çabaya rağmen Abdullah bazen oksijen maskesi yardımıyla da olsa -başkan Barack Obama’nın mart ayındaki ziyaretinde Kral Abdullah’ın burun deliklerine konmuş nefes alma tüpleri görüldü-
güçlü duruyor. Abudabi prensi ve abisinin son felcinden sonra Birleşik Arap Emirlikleri’nin etkin yöneticisi Şeyh Muhammed Bin Zayid 4 Haziran’da Kral’ı ziyaret etti ve Suudi monarkı her iki eliyle de jestler yaparken gösterildi. Görüşme konusu açıklanmadı, ama Zeyid Kahire yolunda olduğundan görüşme konusu muhtemelen Mısır’ın Riyad ve Abu Dabi tarafından stabilize edici bir güç olarak görülen yeni başkanı Abdülfettah Sisi’nin seçim başarısı üzerine idi. Doğal olarak Sisi Müslüman Kardeşler -İslami anlayışı Arap monarşilerinin miras kalmış ayrıcalıkları ile tezat oluşturan bir grup- karşıtı olduğu için bonus puanlar da alıyor. Şu an için Abdullah, Zayid ve Sisi Arap dünyasının üç ana lideri. Aslında Arap ülkelerinin geleceği bu üç adama -ya da Abdullah’tan sonra başa kim geçecekse ona- bağlı olabilir.
Arap dünyasının bölünmüşlüğünden kafası karışanlar ve düşmanımın düşmanı dostumdur ölçütünün faydasını kısıtlı bulanlar için şuna dikkat çekmek önemli ki Sünni-Şii bölünmüşlüğü en azından yaklaşık olarak Arap-Fars dünyasının bölünmüşlüğü ile de denk geliyor. Jeopolitik bağlamda etnik olarak Arap ama çoğunlukla Şii olan Irak bu dünyaların kesişiminde. Tarihsel olarak Suudiler’in politikasının merkezi de olsa kafa karıştırıcı bir boyut daha var: Suudiler’in kendi ülkelerinde aktivitelerini devam ettirirken ülkeleri dışındaki radikal Sünniler’i destekleme isteği. Bu yüzden Riyad Usame bin Ladin Sovyet kontrolü altındaki Afganistan’daki cihatçılara liderlik ederken ve Çeçenistan, Bosna ve Suriye’deki cihatçılar savaşırken tolerans gösteriyor ve gücü yettiğince destek veriyor.
2011 yılında Esad karşıtı ayaklanma gelişirken -ve Riyad İran’ın hızlanmış nükleer programında dolayı endişeli iken- Suudi istihbaratı istihbarat şefi olan eski Washington büyük elçisi Prens bandar bin Sultan’ın strateji rehberliğinde oyun kitabını tekrar açtı ve Sünni muhalefeti ve özellikle daha radikal grupları desteklemeye başladı. Operasyonun liderliği Nisan’da Bandar Obama yönetiminin tedbirli yaklaşımında dolayı hayal kırıklığı içinde istifa ettiğinide değişti, fakat Suudiler’in cihatçı savaşçılara desteği devam ediyor gibi görünmektedir. (Irak’taki IŞİD hareketi neredeyse Bandar’ın hayalini kurduğu taktiksel bir tür sürpriz gibi görünse de kesin kanıtlar bulunmuyor.)
Hızlı ilerleyen savaş şu an pek çok değişkenin olduğu Kuzey Irak’ı tüketiyor. Washington için hareketsizlik alternatifi 20.000 kadar olduğu tahmin edilen (Amerikan ordusu uzun zaman önce ayrılmış olmasına rağmen) halen Irak’ta kalmış Amerikalı sivillerin kaderi ile dengelenmek zorunda. Bölgenin çıkarcı ülkesi Katar İran ayısını (ç.n: yazarın sözlerinin birebir çevirisi) dürtmemeye çalışırken muhtemelen politika alternatiflerini bölgesel rakibi Suudi Arabistan’ı rahatsız etmemek için dengeliyor. Henüz açıkça görülebilecek Katar parmak izleri yok ve Şeyh Tamim bin Hamid el Thani babasının 2013 yılındaki tahttan çekilmesinden sonra iktidardaki ilk tam yılını kutluyor, belki de bu kutlamalar şeyhin Körfez İş birliği Konseyi üyesi diğer ülkelerden kardeş yöneticilerin iç işlerine karıştığı suçlamalarıyla gelen kamuoyu tepkisi nedeniyle hafiflemiş olabilir. Buna ek olarak Doha belki de bir Irak macerası ile İran’ın öfkelenme riski karşısında tedbirli olabilir. Bowe Berghdal karşılıklı değişiminin bir parçası olarak beş Taliban liderine sığınma hakkı Katar tarafında verilmiş iken ülke etkili ve açık bir biçimde Sünni-Şii ayrımında nerede olduğunu ifade etti.
Suudi Arabistan’ın IŞİD’in şu anki köklenmesi muammasında potansiyel olarak tarihsel bir alt sebebi var: Suudi Arabistan IŞİD’in krallığı tehdit edecek şekilde ilerlemesini istemiyor. 1920’lerde İbni Suud’a Arabistan’ı fethetmesinde yardım eden İslami fanatik İhvan savaşçıları Irak ve Eski Ürdün’deki İngiliz mandasını da tehdit ediyordu. Bugünkü Suudi kralının babası, İhvan kendisini 1929’da Sabilla Savaşı’nda tehdit ettiğinde işi bitirmek için bizzat kendi kuvvetlerine komuta ederek İhvan’ın makineli tüfeklerle donatılmış uçaklarla İngilizler tarafından katledilmesi konusunda İngiliz kuvvetlerine tam yetki verdi.
Fırat vadisinde gelişmekte olan kaosa mutlu bir son hayal etmek oldukça zor görünüyor. Bu noktada Suudi ve İran kuvvetleri arasında doğrudan bir karşılaşma çok gayrimuhtemel görünmesine rağmen İran Devrim Muhafızları’nın Suriye’deki doğrudan varlığı göz ardı edilemez. Açıkça görünen o ki Suriye’deki iç savaşa Irak iç savaşı da muhtemelen eklenecek. IŞİD halihazırda bölge için bir ada sahip: Şam halifeliği. Washington da yeni bölge için politika yanısıra kendi adını bulmaya da gereksinim duyabilir.
Kaynak: