Esen ERKAN-Yazar
REN21’in hazırladığı Yenilenebilir Küresel Durum Raporu’na göre, 2017 yılında küresel elektrik üretim kapasitesine yapılan 178 GW’lık eklemenin tamamı yenilenebilir enerjiden karşılanarak rekor bir büyüme sağlandı. Yüzde 70 oranında yenilenebilir kaynaklardan sağlanan küresel elektrik üretim kapasitesine rağmen, küresel enerji talebinin beşte dördünü oluşturan ısıtma, soğutma, ulaşım, nakliye gibi sektörlerde acil eylem planına geçilmesi gerekiyor.*
21. Yüzyıl için Yenilenebilir Enerji Politika Ağı olan REN21’in hazırladığı rapora göre, küresel fotovoltaik kapasitesi bir önceki yıla oranla yüzde 29 artarak 98 MW’ye yükseldi ve kömür, doğalgaz ve nükleer enerjiden sağlanan ilave kapasiteleri geride bıraktı. Rüzgar enerjisinden elde edilen üretim ise küresel düzeyde 52 MW’lik bir artış gösterdi. Yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar, fosil yakıt ve nükleer kaynaklı yatırımların iki katından fazla gerçekleşti. Fosil yakıtlara yönelik küresel çapta devam eden sübvansiyonlara rağmen, yatırımların üçte ikisinden fazlası artan rekabet gücü ile yenilenebilir enerjiye yönelmiş durumda.
“Gelişmekte olan ülkelerin yatırımları artıyor”
Bölgesel olarak yoğunlaşan yatırımların yüzde 75’i, Çin, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından sağlandı. Gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYİH) göre ölçüldüğünde ise Marshall Adaları, Ruanda, Solomon Adaları, Gine-Bissau ve gelişmekte olan birçok ülke, gelişmiş ekonomilerden daha fazla yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapıyor.
Yenilenebilir enerji ve yakıtlara yapılan küresel yeni yatırım 2017 yılında 279,8 milyar ABD Doları’na ulaştı. Küresel fotovoltaik kapasitesi eklemelerinde yüzde 54 ile en büyük pay Çin’in olurken katkıda bulunan 10 ülkeden biri yüzde 2,7’lik payı ile Türkiye oldu.
“Enerji kaynaklı karbondioksit emisyonları 4 yılın zirvesinde”
2017 yılındaki küresel enerji talebi, gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik büyüme ve nüfus artışına bağlı olarak, yüzde 2.1 oranında artarken enerji ile ilişkili karbondioksit emisyonları dört yıl içinde ilk kez büyük ölçüde artış gösterdi. Yüzde 1.4 oranında artan enerji kaynaklı küresel karbondioksit emisyonları, yenilenebilir enerji yatırımlarının fosil yakıtlı yatırımlara karşı henüz tam hız kazanmadığını gösteriyor. 2015 yılında hazırlanan Paris İklim Anlaşması sayesinde 2 dereceyi aşan ısı artışının yok edici değişimleri tetikleyeceği uyarısı, daha sık gündeme gelmeye başladı. Enerji sektöründe yenilenebilir dönüşüm devam ediyor, ancak mümkün olandan ya da istenenden daha yavaş bir şekilde. Paris Anlaşması’nda belirlenen, hava sıcaklığının sanayileşme öncesi döneme göre 2 derecenin altında kalması hedefine ulaşmak için ısıtma, soğutma ve ulaşım sektörlerinin enerji sektörü ile aynı yolu takip etmesi öneriliyor.
“Paris İklim Anlaşması bize ne öneriyordu?”
Paris İklim Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi çerçevesinde sera gazları salınımını azaltmaya yönelik önlemleri içeriyor. 22 Nisan 2016 tarihinde imzaya açılarak yeterli sayıda üye ülkenin imzalamasının ardından 4 Kasım 2016 tarihi itibarıyla yürürlüğe girdi. Anlaşma, 195 üye ülke tarafından imzalanması bakımından, dünya tarihinde iklim değişikliği ile ilgili en geniş kabul görmüş anlaşma olma özelliğine sahip. 2016 yılında anlaşmayı imzalayan Türkiye ise anlaşmayı TBMM’den geçirmedi ve Paris İklim Anlaşması’ndan çekilen ABD’nin tutumu sonrasında geleceğini takip edeceğini açıkladı. Türkiye’nin anlaşmaya taraf olmak için en önemli şartı ise oluşturulacak Yeşil İklim Fonu’ndan pay almayı garantilemek. Anlaşma ile uzlaşılan hükümler ise şöyle:
• Uzun dönemde, küresel sıcaklık artışının sanayileşme öncesi döneme göre 2 derecenin altında kalmasının sağlanması
• Sera gazı salınımının küresel seviyede azalma eğilimine geçirilmesi
• Bilimin elverdiği her türlü olanakları kullanılarak sera gazı salınımını azaltacak önlemlerin en kısa sürede devreye alınması
“İklimlendirme ve ulaşım sektörlerindeki dönüşüm yetersiz”
21. Yüzyıl için Yenilenebilir Enerji Politikaları sunmaya destek olan REN21, tam bir dönüşüm için geri kalmış sektörlerde doğru politikaların hayata geçirilmesi, yeniliğin teşvik edilmesi ve yenilenebilir enerji teknolojilerinin geliştirilmesi gerektiğini vurguluyor. Isınma için talep edilen küresel enerji tüketiminin yüzde 10’u ve ulaşım için talep edilen elektriğin yüzde 3 yenilenebilir kaynaklardan sağlanıyor.
REN21 Genel Sekreteri Rana Adib, eksik dönüşümü şu cümleler ile tanımlıyor: “%100 yenilenebilir bir elektrik geleceğine doğru giden yolda ilerliyor olabiliriz, ancak ısıtma, soğutma ve nakliye söz konusu olduğunda, ne yazık ki her zamanki gibi ilerliyoruz”. REN21 Başkanı Arthouros Zervos ise ekliyor: “Enerji geçişinin gerçekleşmesi için hükümetlerin politik liderlik yapması gerekli. Örneğin; fosil yakıtlar ve nükleer enerjiye yönelik sübvansiyonları sona erdirmek, gerekli altyapıya yatırım yapmak ve ısıtma, soğutma ve ulaştırma için sert hedefler ve politikalar belirlemek. Bu liderlik olmadan, dünyanın iklim ve sürdürülebilir kalkınma taahhütlerini yerine getirmesi zor olacaktır.”
Isıtma için modern yenilenebilir enerji kullanımındaki eğilimler, her ülkedeki teknolojiye göre değişiklik gösteriyor ve ana yenilenebilir ısı teknolojilerinin nispi payları geçtiğimiz birkaç yıl boyunca sabit kaldı. Modern biyoenerji sonrasında, yenilenebilir elektriğe en büyük katkı sağlayanlar ise güneş ve jeotermal kaynakları oldu. Binalarda güneş enerjisinin en yaygın kullanımı, evsel su ısıtma amaçlı ve güneş enerjisi aynı zamanda tek aileli evlerde alan ısıtması için kullanılabiliyor.
“Yenilenebilir enerjide küresel istihdam 10,3 milyona ulaştı”
Büyük ölçekli hidroelektrik santrallerinde istihdam edilen 1,5 milyon çalışan da dahil olmak üzere, 2017 yılında yaklaşık 10,3 milyon kişinin doğrudan ve dolaylı olarak yenilenebilir enerji sektöründe çalıştığı hesaplandı. Düşen teknoloji maliyetleri, işgücü verimliliğindeki değişiklikler, kurumsal stratejiler ve yeniden yapılanmalar, yerli değer yaratmayı artırmak için belirlenen sanayi politikaları ve yenilenebilir enerji piyasası gelişmeleri gibi çok sayıda faktör, yenilenebilir enerji sektöründe küresel istihdamı artırmaya devam ediyor.
“Fosil yakıttan enerji üretimi 17 ülkede en düşük seviyede”
Yenilenebilir enerji kullanımına ve depolama faaliyetlerine öncülük eden ülkeler arasında, Danimarka, Uruguay, Almanya, İrlanda, Portekiz ve İspanya ilk sıralarda bulunuyor. 2017 yılında 17 ülke, elektriğinin yüzde 90’dan fazlasını yenilenebilir kaynaklardan sağlarken kısa vadeli toplam elektrik talebine yüksek oranlarda yenilenebilir enerjiden elde edilen elektrik entegre edildi. Yüzde 100’den fazla rüzgardan ve yüzde 44 oranında güneşten yük sağlayan Güney Avustralya başı çekiyor. Almanya’da rüzgar ve güneş enerjisinden gelen yüzde 66, ABD’nin Teksas eyaletinde rüzgardan gelen yüzde 54’lük ve İrlanda’da rüzgardan gelen yüzde 60’lık pay ile elektrik talepleri karşılandı.
“Ulaşım sektöründe petrolün hakimiyeti sürüyor”
Ulaşım sektöründe artan elektrifikasyon, yenilenebilir enerjiye olan talebi arttırsa da fosil yakıtlı araçların baskın rolü devam ediyor. Her yıl 30 milyondan fazla elektrikli araç trafiğe ekleniyor. 2017 yılında önceki yıla göre yüzde 58’lik bir büyüme ile 1,2 milyon elektrikli araba satıldı. Ancak, ulaşımda kullanılan enerjinin sadece yüzde 1,3’ü yenilenebilir kaynaklardan ve yüzde 2,9’u ise biyoyakıtlardan karşılanıyor. Günümüzde, ulaşım sektöründeki enerji talebinin yüzde 92’si petrol kaynakları tarafından karşılanmaya devam ediyor. Ulaşımda yenilenebilir enerji kullanımı için ulusal hedef belirleyen henüz 42 adet ülke bulunuyor.
Kaynak: REN21 “Renewables 2018 Global Status Report”