2.9 C
Ankara
Tuesday, December 17, 2024
spot_img

“Enerji Sektörü İçin Temiz Hava Alma Vakti”-“Fresh air time for energy sector”

Esen ERKAN-Yazar

Her yıl yaklaşık 6,5 milyon insanın ölüme neden olan hava kirliliği, enerji sektörüne bağlı emisyon oranlarını azaltmak için harekete geçilmediği sürece, önemli ölçüde artış gösterecek. Dünyanın önde gelen enerji kurumlarından Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), Dünya Enerji Görünümü (WEO) raporu kapsamında yayınladığı özel raporunda; enerji, hava kirliliği ve sağlıklı toplumlar arasındaki bağlantıları inceliyor. Hava kirliliği, yüksek tansiyon, kötü beslenme ve sigaranın ardından insan sağlığı için dördüncü en büyük tehdit olarak görülüyor.

Hava kirliliği çoğu zaman ve haklı olarak kentsel bir mesele olarak anlaşılır. Kentlerin ekonomik faaliyetleri yoğunlaştıkça artan enerji talepleri ile birlikte en zararlı hava kirliliği bileşenlerini içinde barındırdığı ortada. Kirleticilerin karışımı ve sağlığa etkilerinin ciddiyeti, İstanbul’dan Paris’e, Los Angeles’dan Lagos’a, Pekin’den Mexico City’ye farklılık gösterse de bunların hepsi yaşam kalitesini düşüren hava kalitesi anlamına gelir ki bu hiçbir yerde değişmez. Hava kirliliği şehrin kapısında durmaz: Bazı kirleticiler sadece yerel olarak dağılırken diğerleri atmosferde büyük mesafeler kat eder ve bölgesel, hatta küresel etkilere sahip olur.

Enerji kullanımına yönelik değişiklikler hayata geçirilmedikçe, hava kirliliğinden kaynaklanan yıkıcı zararlar artış göstermeye devam edecek. Hava kirliliği, dünyada, özellikle en fakir toplumlarda daha fazla hissedilen bir sorun. Kirlilik seviyeleri ölçülen şehirlerde yaşayan nüfusun %80’i, Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen hava kalitesi standartlarına göre yaşayamıyor. Hava kirliliğinden kaynaklanan 3 milyon civarındaki erken ölümün 2040 yılında 4.5 milyona yükseleceği ve özellikle gelişmekte olan Asya ülkelerinde yoğunlaşacağı tahmin ediliyor. Yoksullukla büyük oranda bağlantılı olan ve modern enerjiye erişim sıkıntısı ile oluşan evsel hava kirliliğine bağlı erken ölümler ise aynı dönemde 3,5 milyondan 3 milyona gerileyecek.

“Enerji & Hava Kirliliği” raporu, 2015 yılında enerji sektörünün 80 milyon tonun üzerinde kükürtdioksit (SO2) emisyonundan sorumlu olduğunu açıkladı. Bunun %45’inden fazlası sanayi ve elektrik üretimi kaynaklı enerji kullanımından geliyor. Enerji kaynaklı kükürtdioksit emisyonlarının dörtte birinden fazlası Çin’den (22 Mt) gelirken sanayideki emisyon, toplam miktarının yaklaşık üçte ikisini oluşturuyor. Hindistan, kükürtdioksit emisyonlarının en büyük kaynağı olan 2. ülke (9 Mt). Son on yılda geliştirilen emisyon azaltma teknolojileri ile her iki ülke de fosile dayalı enerji üretimlerini kısıtlamaya çalışıyor.Enerji sektörünün yarattığı kötü hava kalitesini, insan sağlığına yönelik dördüncü en büyük tehdit olarak sıralayan çalışma, özellikle düzenlenmemiş ya da yetersiz şekilde düzenlenmiş veya verimsiz yakıt yakılarak yapılan üretim ve tüketimin “insan kaynaklı en önemli hava kirletici” olduğunu belirtiyor. İnsan sağlığını tehdit eden diğer unsurlar ise yüksek tansiyon, kötü beslenme ve sigara olarak sıralanıyor.

Hava kirliliği; havadaki katı, sıvı ve gaz şeklindeki yabancı maddelerin insan sağlığına, canlı hayatına ve ekolojik dengeye zarar verecek miktarda, yoğunlukta ve sürede atmosferde bulunmasının neden olduğu etki olarak tanımlanır. Atmosferde birçok kirletici madde bulunuyor ve bunlar doğal yollardan (toz, orman yangınları ve yanardağlardan) veya insan faaliyetlerinden, görünür veya görünmez şekilde; kokulu veya kokusuz olabiliyor. Çeşitli hava kirleticileri birkaç dakika ya da yıllarca atmosferde kalabilir. Genellikle yerel bir etki olarak düşünülse de, yerel, ulusal, bölgesel veya küresel ölçülere sahip olabilir. Birincil kirleticiler, doğrudan insan faaliyeti ya da doğal işlemler sonucunda ortaya çıkan kirleticilerken; ikincil kirleticiler, birincil kirleticiler ile güneş ışığı ve atmosferdeki bileşenler reaksiyona girdiğinde üretilir. İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan hava kirleticileri arasında kükürtdioksit, azotoksitler, partikül madde, karbonmonoksit, uçucu organik bileşikler, amonyak, zemin seviyesinde ozon sayılabilir. Diğer kirleticiler arasında ise sanayi, enerji üretimi, atık yakımı ve bazı ülkelerde nakliye yakıtlarından çıkan ağır metallerden kurşun ve ağırlıklı olarak kömür yanmasından kaynaklanan cıva yer alıyor. “Demografik değişiklikler ve ekonomik gelişmeler paralel ilerlediğinde kentleşmiş nüfuslarda enerji ile ilişkili hava kirliliği artıyor ve gittikçe yoğunlaşıyor.”

Enerji ile ilişkili hava kirliliğinin türü ve seviyesi genellikle bir ülkenin ekonomik kalkınma aşamasına bağlı gelişir. Günümüzde dünyanın en fakir toplumları yemek pişirirken veya evlerini ısıtmak ve aydınlatmak için toksik dumanlara maruz kalmaya devam ediyor. Düşük gelir seviyelerindeki bu tür hane halklarında, erken ölümlerin önde gelen nedenlerinden biri olan partiküler maddeye maruz kalmaya yol açan katı biyokütle (çoğu gelişmekte olan Afrika ve Asya ülkesinde olduğu gibi) kullanımı geliyor.

Ekonomiler sanayileştikçe bu kez fosil yakıtların enerji üretim endüstrisindeki kullanımı çoğalır ve genellikle kükürtdioksit ve diğer kirletici emisyonlar yükselişe geçer. Artan nüfusla birlikte artan gıda ihtiyacı da kimyasal gübrelerin ve böcek öldürücülerin kullanıldığı modern tarım tekniklerini de çoğaltır, bu durum doğrudan çevresel zararlara sahip olmanın yanı sıra yüksek hava kirliliğine de neden oluyor. Gelir seviyesi arttıkça, tüketicilerin bir kısmının bilinçli tüketici olup daha temiz enerji kaynaklarına geçmeyi tercih ettikleri ve evlerindeki hava kirliliğini azalttıklarını söyleyebiliriz. Ancak elektrikli ev aletleri ve nakliye için kullanılan petrol ürünleri de dahil olmak üzere teknoloji ile çevrili dünyamızda daha fazla enerji hizmeti için talep her zaman oluşuyor. Bu da potansiyel olarak daha yüksek kükürtoksitler, azotoksitler ve diğer kirleticiler anlamına geliyor.

“Parçacık halindeki maddenin neredeyse %85’i kükürtdioksit, azotoksitler oluşur. Bu kirleticilerin milyonlarca tonu, fabrikalardan, enerji santrallerinden, otomobillerden, kamyonlardan, ayrıca 2.7 milyar insanın pişirme için kullandığı soba ve yakıtlardan (çoğunlukla ahşap, kömür ve diğer biyokütle maddeleri ) geliyor.”

IEA İcra Direktörü Fatih Birol: “Temiz hava, temel bir insan hakkı. Zengin ya da fakir hiçbir ülke hava kirliliğine karşı mücadelede görevini tamamlandığını iddia edemez. Hükümetlerin daha güçlü bir şekilde hareket etmeleri gerekiyor. Olumlu etkileri kanıtlanmış enerji politikaları ve teknolojileri ile tüm dünya çapında hava kirliliğinde büyük kesintiler yapılabilir; sağlık açısından sağladığı faydaların yanı sıra enerjiye daha geniş çapta ve sürdürülebilir erişim sağlanabilir” açıklamasında bulundu.

“Enerji & Hava Kirliliği” raporunun temiz hava politikaları için hükümetlere önerdiği 3 temel strateji var. Enerji yatırımlarında gerçekleştirilecek bu ufak artışlar ile hava kirliliği kaynaklı ölümlerin 2040’a kadar yarı yarıya azalacağı tahmin ediliyor.

  • Tüm paydaşların hava kirliliğini azaltma seçeneklerini değerlendirip dahil olabileceği iddialı ve uzun vadeli hava kalitesi hedeflerinin belirlenmesi.
  • Enerji sektörünün uzun vadeli hedeflerine ulaşmak için temiz hava politikaları belirleyerek doğrudan emisyon kontrollerinin maliyet etkin bir karışımını çizerek uygulanacak düzenleme ve tedbirlerin diğer enerji politikaları ile eş güdümlü olarak hayata geçirilmesi.
  • Etkili izleme, uygulama, değerlendirme ve iletişimin sağlanması için bir strateji oluşturmak, güvenilir veriler ile uyumlu ve politika geliştirme konusunda sürekli odaklanan, tam zamanında, halka açık bilgiler sağlamak.

“Rapor, yakıt verimliliğini artırmak ve karbondioksit emisyonlarını azaltmak için ağır yük araçları ve kamyon kullanımlarını düzenlemeye çağırıyor. Araştırma kapsamındaki 40 ülkeden sadece 4’ünün ağır hizmet taşımacılığında enerji verimliliği standartlarına sahip olduğunu belirten rapora göre, endüstriyel malları taşıyan kamyonlar, süpermarket kamyonları ve perakendecilere ürünleri teslim eden ağır vasıta türüne kadar uzanan karayolu yük taşımacılığı mevzuatlarında pek çok boşluk bulunuyor. Enerji verimliliği standartlarına binek araçları kadar dikkat edilmediğini belirten çalışma, ağır taşımacılık araçlarının yağ hacminin ve karbon emisyon oranlarının büyük miktarlarda gerçekleştiğine dikkat çekiyor.”

Paris Anlaşması sonrası hızlanan yenilenebilir enerjiye geçiş süreci ve iklimsel mücadele ile küresel emisyonların 2040’a kadar yavaş yavaş düşüş eğilimi göstereceği tahmin ediliyor. Ancak, şimdilik sorun çözülmenin çok ötesinde; emisyon oranları sanayileşmiş ülkelerde düşmeye devam ederken küresel değişimler bölgesel farklılıkları gittikçe daha çok maskeliyor. Enerji talebinde beklenen büyüme, hava kalitesi ile ilgili politik çabaların cılızlaşmasına neden oluyor. Çin’den son dönemde gelen emisyon düşüş sinyallerine rağmen Hindistan, Güneydoğu Asya ve Afrika’da ve durum genel anlamda netlik kazanmış değil.

 “Çin hava kirliliği ile savaşmak için bir ‘Orman Kent’ inşa etmeye karar verdi. Yenilenebilir enerji alanında yatırımlarını artırmaya çalışan ülkede, 40 bin ağaç barındıran ilk orman kent projesi tamamlandığında 30 bin kişiyi barındırması ve dikilecek ağaçlar sayesinde yılda 10 bin ton karbondioksit emebilmesi hedefleniyor. 40 bin ağacın yılda 900 ton oksijen üreteceği de hesaplanıyor. Dikilecek ağaçların yanı sıra kentin 100 farklı türden yaklaşık 1 milyon bitkiyi de barındıracağı belirtiliyor.”

 –

Turkish article.

Esen ERKAN-Yazar

Her yıl yaklaşık 6,5 milyon insanın ölüme neden olan hava kirliliği, enerji sektörüne bağlı emisyon oranlarını azaltmak için harekete geçilmediği sürece, önemli ölçüde artış gösterecek. Dünyanın önde gelen enerji kurumlarından Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), Dünya Enerji Görünümü (WEO) raporu kapsamında yayınladığı özel raporunda; enerji, hava kirliliği ve sağlıklı toplumlar arasındaki bağlantıları inceliyor. Hava kirliliği, yüksek tansiyon, kötü beslenme ve sigaranın ardından insan sağlığı için dördüncü en büyük tehdit olarak görülüyor.

Hava kirliliği çoğu zaman ve haklı olarak kentsel bir mesele olarak anlaşılır. Kentlerin ekonomik faaliyetleri yoğunlaştıkça artan enerji talepleri ile birlikte en zararlı hava kirliliği bileşenlerini içinde barındırdığı ortada. Kirleticilerin karışımı ve sağlığa etkilerinin ciddiyeti, İstanbul’dan Paris’e, Los Angeles’dan Lagos’a, Pekin’den Mexico City’ye farklılık gösterse de bunların hepsi yaşam kalitesini düşüren hava kalitesi anlamına gelir ki bu hiçbir yerde değişmez. Hava kirliliği şehrin kapısında durmaz: Bazı kirleticiler sadece yerel olarak dağılırken diğerleri atmosferde büyük mesafeler kat eder ve bölgesel, hatta küresel etkilere sahip olur.

Enerji kullanımına yönelik değişiklikler hayata geçirilmedikçe, hava kirliliğinden kaynaklanan yıkıcı zararlar artış göstermeye devam edecek. Hava kirliliği, dünyada, özellikle en fakir toplumlarda daha fazla hissedilen bir sorun. Kirlilik seviyeleri ölçülen şehirlerde yaşayan nüfusun %80’i, Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen hava kalitesi standartlarına göre yaşayamıyor. Hava kirliliğinden kaynaklanan 3 milyon civarındaki erken ölümün 2040 yılında 4.5 milyona yükseleceği ve özellikle gelişmekte olan Asya ülkelerinde yoğunlaşacağı tahmin ediliyor. Yoksullukla büyük oranda bağlantılı olan ve modern enerjiye erişim sıkıntısı ile oluşan evsel hava kirliliğine bağlı erken ölümler ise aynı dönemde 3,5 milyondan 3 milyona gerileyecek.

“Enerji & Hava Kirliliği” raporu, 2015 yılında enerji sektörünün 80 milyon tonun üzerinde kükürtdioksit (SO2) emisyonundan sorumlu olduğunu açıkladı. Bunun %45’inden fazlası sanayi ve elektrik üretimi kaynaklı enerji kullanımından geliyor. Enerji kaynaklı kükürtdioksit emisyonlarının dörtte birinden fazlası Çin’den (22 Mt) gelirken sanayideki emisyon, toplam miktarının yaklaşık üçte ikisini oluşturuyor. Hindistan, kükürtdioksit emisyonlarının en büyük kaynağı olan 2. ülke (9 Mt). Son on yılda geliştirilen emisyon azaltma teknolojileri ile her iki ülke de fosile dayalı enerji üretimlerini kısıtlamaya çalışıyor.Enerji sektörünün yarattığı kötü hava kalitesini, insan sağlığına yönelik dördüncü en büyük tehdit olarak sıralayan çalışma, özellikle düzenlenmemiş ya da yetersiz şekilde düzenlenmiş veya verimsiz yakıt yakılarak yapılan üretim ve tüketimin “insan kaynaklı en önemli hava kirletici” olduğunu belirtiyor. İnsan sağlığını tehdit eden diğer unsurlar ise yüksek tansiyon, kötü beslenme ve sigara olarak sıralanıyor.

Hava kirliliği; havadaki katı, sıvı ve gaz şeklindeki yabancı maddelerin insan sağlığına, canlı hayatına ve ekolojik dengeye zarar verecek miktarda, yoğunlukta ve sürede atmosferde bulunmasının neden olduğu etki olarak tanımlanır. Atmosferde birçok kirletici madde bulunuyor ve bunlar doğal yollardan (toz, orman yangınları ve yanardağlardan) veya insan faaliyetlerinden, görünür veya görünmez şekilde; kokulu veya kokusuz olabiliyor. Çeşitli hava kirleticileri birkaç dakika ya da yıllarca atmosferde kalabilir. Genellikle yerel bir etki olarak düşünülse de, yerel, ulusal, bölgesel veya küresel ölçülere sahip olabilir. Birincil kirleticiler, doğrudan insan faaliyeti ya da doğal işlemler sonucunda ortaya çıkan kirleticilerken; ikincil kirleticiler, birincil kirleticiler ile güneş ışığı ve atmosferdeki bileşenler reaksiyona girdiğinde üretilir. İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan hava kirleticileri arasında kükürtdioksit, azotoksitler, partikül madde, karbonmonoksit, uçucu organik bileşikler, amonyak, zemin seviyesinde ozon sayılabilir. Diğer kirleticiler arasında ise sanayi, enerji üretimi, atık yakımı ve bazı ülkelerde nakliye yakıtlarından çıkan ağır metallerden kurşun ve ağırlıklı olarak kömür yanmasından kaynaklanan cıva yer alıyor. “Demografik değişiklikler ve ekonomik gelişmeler paralel ilerlediğinde kentleşmiş nüfuslarda enerji ile ilişkili hava kirliliği artıyor ve gittikçe yoğunlaşıyor.”

Enerji ile ilişkili hava kirliliğinin türü ve seviyesi genellikle bir ülkenin ekonomik kalkınma aşamasına bağlı gelişir. Günümüzde dünyanın en fakir toplumları yemek pişirirken veya evlerini ısıtmak ve aydınlatmak için toksik dumanlara maruz kalmaya devam ediyor. Düşük gelir seviyelerindeki bu tür hane halklarında, erken ölümlerin önde gelen nedenlerinden biri olan partiküler maddeye maruz kalmaya yol açan katı biyokütle (çoğu gelişmekte olan Afrika ve Asya ülkesinde olduğu gibi) kullanımı geliyor.

Ekonomiler sanayileştikçe bu kez fosil yakıtların enerji üretim endüstrisindeki kullanımı çoğalır ve genellikle kükürtdioksit ve diğer kirletici emisyonlar yükselişe geçer. Artan nüfusla birlikte artan gıda ihtiyacı da kimyasal gübrelerin ve böcek öldürücülerin kullanıldığı modern tarım tekniklerini de çoğaltır, bu durum doğrudan çevresel zararlara sahip olmanın yanı sıra yüksek hava kirliliğine de neden oluyor. Gelir seviyesi arttıkça, tüketicilerin bir kısmının bilinçli tüketici olup daha temiz enerji kaynaklarına geçmeyi tercih ettikleri ve evlerindeki hava kirliliğini azalttıklarını söyleyebiliriz. Ancak elektrikli ev aletleri ve nakliye için kullanılan petrol ürünleri de dahil olmak üzere teknoloji ile çevrili dünyamızda daha fazla enerji hizmeti için talep her zaman oluşuyor. Bu da potansiyel olarak daha yüksek kükürtoksitler, azotoksitler ve diğer kirleticiler anlamına geliyor.

“Parçacık halindeki maddenin neredeyse %85’i kükürtdioksit, azotoksitler oluşur. Bu kirleticilerin milyonlarca tonu, fabrikalardan, enerji santrallerinden, otomobillerden, kamyonlardan, ayrıca 2.7 milyar insanın pişirme için kullandığı soba ve yakıtlardan (çoğunlukla ahşap, kömür ve diğer biyokütle maddeleri ) geliyor.”

IEA İcra Direktörü Fatih Birol: “Temiz hava, temel bir insan hakkı. Zengin ya da fakir hiçbir ülke hava kirliliğine karşı mücadelede görevini tamamlandığını iddia edemez. Hükümetlerin daha güçlü bir şekilde hareket etmeleri gerekiyor. Olumlu etkileri kanıtlanmış enerji politikaları ve teknolojileri ile tüm dünya çapında hava kirliliğinde büyük kesintiler yapılabilir; sağlık açısından sağladığı faydaların yanı sıra enerjiye daha geniş çapta ve sürdürülebilir erişim sağlanabilir” açıklamasında bulundu.

“Enerji & Hava Kirliliği” raporunun temiz hava politikaları için hükümetlere önerdiği 3 temel strateji var. Enerji yatırımlarında gerçekleştirilecek bu ufak artışlar ile hava kirliliği kaynaklı ölümlerin 2040’a kadar yarı yarıya azalacağı tahmin ediliyor.

  • Tüm paydaşların hava kirliliğini azaltma seçeneklerini değerlendirip dahil olabileceği iddialı ve uzun vadeli hava kalitesi hedeflerinin belirlenmesi.
  • Enerji sektörünün uzun vadeli hedeflerine ulaşmak için temiz hava politikaları belirleyerek doğrudan emisyon kontrollerinin maliyet etkin bir karışımını çizerek uygulanacak düzenleme ve tedbirlerin diğer enerji politikaları ile eş güdümlü olarak hayata geçirilmesi.
  • Etkili izleme, uygulama, değerlendirme ve iletişimin sağlanması için bir strateji oluşturmak, güvenilir veriler ile uyumlu ve politika geliştirme konusunda sürekli odaklanan, tam zamanında, halka açık bilgiler sağlamak.

“Rapor, yakıt verimliliğini artırmak ve karbondioksit emisyonlarını azaltmak için ağır yük araçları ve kamyon kullanımlarını düzenlemeye çağırıyor. Araştırma kapsamındaki 40 ülkeden sadece 4’ünün ağır hizmet taşımacılığında enerji verimliliği standartlarına sahip olduğunu belirten rapora göre, endüstriyel malları taşıyan kamyonlar, süpermarket kamyonları ve perakendecilere ürünleri teslim eden ağır vasıta türüne kadar uzanan karayolu yük taşımacılığı mevzuatlarında pek çok boşluk bulunuyor. Enerji verimliliği standartlarına binek araçları kadar dikkat edilmediğini belirten çalışma, ağır taşımacılık araçlarının yağ hacminin ve karbon emisyon oranlarının büyük miktarlarda gerçekleştiğine dikkat çekiyor.”

Paris Anlaşması sonrası hızlanan yenilenebilir enerjiye geçiş süreci ve iklimsel mücadele ile küresel emisyonların 2040’a kadar yavaş yavaş düşüş eğilimi göstereceği tahmin ediliyor. Ancak, şimdilik sorun çözülmenin çok ötesinde; emisyon oranları sanayileşmiş ülkelerde düşmeye devam ederken küresel değişimler bölgesel farklılıkları gittikçe daha çok maskeliyor. Enerji talebinde beklenen büyüme, hava kalitesi ile ilgili politik çabaların cılızlaşmasına neden oluyor. Çin’den son dönemde gelen emisyon düşüş sinyallerine rağmen Hindistan, Güneydoğu Asya ve Afrika’da ve durum genel anlamda netlik kazanmış değil.

 “Çin hava kirliliği ile savaşmak için bir ‘Orman Kent’ inşa etmeye karar verdi. Yenilenebilir enerji alanında yatırımlarını artırmaya çalışan ülkede, 40 bin ağaç barındıran ilk orman kent projesi tamamlandığında 30 bin kişiyi barındırması ve dikilecek ağaçlar sayesinde yılda 10 bin ton karbondioksit emebilmesi hedefleniyor. 40 bin ağacın yılda 900 ton oksijen üreteceği de hesaplanıyor. Dikilecek ağaçların yanı sıra kentin 100 farklı türden yaklaşık 1 milyon bitkiyi de barındıracağı belirtiliyor.”

Kaynak: World Energy Outlook 2016 | Special Report

*”Bu yazı Enerji Panorama dergisinin Temmuz 2017 tarihli sayısı için özel hazırlanmış ve yayınlanmıştır. Yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Türkiye Enerji Vakfı’na aittir. Tekrar yayınlanması halinde kaynak gösterilerek bu sayfaya aktif bağlantı sağlanması zorunludur.”

TENVAhttps://www.tenva.org
Türkiye Enerji Vakfı (TENVA), enerji kaynakları, teknolojileri, politikaları ve enerji piyasalarında gerçekleşmekte olan ulusal ve uluslararası gelişmelere aktif katkı sunmak için 2012 yılında faaliyetlerine başladı. Enerji sektörüne özel Türkiye'nin ilk ve tek düşünce kuruluşu olmanın verdiği ağırlıkla çalışmalarını gerçekleştiren TENVA bünyesinde; Enerji Teknolojileri ve Sürdürülebilirlik Araştırma Merkezi, Uluslararası Enerji Politikaları ve Diplomasisi Araştırma Merkezi, Enerji Piyasaları ve Düzenleyici İşlemler Araştırma Merkezi yer almaktadır. TENVA, dünya piyasalarındaki eğilimler ve politik gelişmeler dikkate alınarak; uluslararası bir bakış ve disiplinler arası bir anlayış ile sektörü ele alıyor ve bu anlayış çerçevesinde 2013 Haziran ayından bu yana aylık olarak Enerji Panorama dergisini yayınlıyor.

Benzer

Sosyal Medya

513BeğenenlerBeğen
431TakipçilerTakip Et
13,416TakipçilerTakip Et

Haber bültenimize abone ol

E-Bülten abonemiz olun, enerji sektörüne dair en güncel haberler ve duyurular her hafta e-posta adresinize gelsin.

spot_img

En Son Haberler