Tarihte birçok kavgaya, çatışmaya hatta savaşa küçük bir kıvılcımın sebep olduğunu biliriz. Bunlar arasında belki de en çok bilineni, Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip’in Avusturya-Macaristan veliahtını öldürmesi ve Büyük Savaş’ın başlamasıdır.
Bu olay ilk defa dünya savaşı olarak nitelenecek bir çatışmayı başlatmıştır. Mantığın ışığında tek bir olayın böylesine büyük bir sonuca dönüşemeyeceğini, bir barut fıçısının ancak bu kadar hızlı tutuşabileceğini biliriz, bu bakış açısı da, veliahdın cinayetine aklımızda bir ‘sebep’ olduğu kadar bir ‘sonuç’ niteliği kazandırır.
Rusya’nın SU-24 tipi uçağının Türk sınırını ihlal etmesi ve Türkiye tarafından düşürülmesi sonrasında, bir süredir çok düşük seviyeli diplomatik ilişki içerisinde olan İsrail ve Türkiye’nin ekonomik işbirliği mesajları vermesi de benzer bir olay olarak tarihteki yerini aldı ve doğu Akdeniz’de bir süredir varlığı bilinen enerjinin gerçek anlamda ticarileşebilmesi için iki kilit ülke olan İsrail ve Türkiye arasındaki tekrar yakınlaşmanın da sebeplerinden biri oldu.
Enerji Panorama olarak, ticari anlamda enerji projelerinin gerçekleşmesinde bir önkoşul olan diplomatik ilişkilerin; Rusya ile yaşanan süreçte kısa bir arka planını vermek, İsrail nezdindeki diplomatik gelişmeler ışığında ise bir fotoğrafını çekmek istedik.
– Özetin özeti ile Rusya ilişkileri
Türkiye’nin enerji ihtiyacının hayati bölümünü tedarik etmesi nedeniyle en büyük ticari partneri olan Rusya ile zorunlu olarak girdiği bu mücadelenin temel bazı sebeplerine bakmak gerekirse;
Rusya ile Türkiye, bulundukları coğrafya olan Avrasya’da birçok kez çıkar çatışmasına girdi ancak bu sorunlar perde arkasında varlığını sürdürdü. Kafkaslar, Balkanlar, Orta Asya, Mısır ve son olarak da Suriye. Bir yandan gelişen ticaret ve karşılıklı bağımlılık tüm bu mücadelelerin üstü örtülü olarak götürülmesini sağlamıştı.
Ancak Rusya’nın; Suriye’nin kuzeyinde Daeş’e karşı aktif mücadelede “esas oğlan” rolüne girmesi, bazı batılı merkezlerden de destek görmeye başladığı bu rol altında kuzey Suriye’de bir güç oluşturma ve enerji projeleri de dahil olmak üzere gelecekte burada gerçekleşecek tüm siyasi olaylara müdahale etme niyeti, zamanlamasıyla dikkat çeken ve Hazar’dan ateşlenip Suriye’deki hedefleri vuran Rus füzeleri, tüm bunların üzerine de Türkiye’ye karşı davetkar sınır ihlalleri bu sonucun ortaya çıkmasında, görünen gerçeklik çerçevesindeki sebepler olmuş, sonuçta da SU-24, 1950’den bu yana bir NATO ülkesi tarafından düşürülen ilk Rus uçağı olmuştur.
Uluslararası ilişkilerde çıkarların söz sahibi olması prensibi, birçok nedenin bir araya gelmesiyle sonuçlanan uçak krizini, beklenen ve beklenmeyen bazı gelişmelerin de sebebi haline getirdi.
Türkiye’de oluşan, Rus doğalgazının yaşanan kriz sonrası kesilmesi endişesi, yapılan resmi açıklamalarla bir nebze azaltılsa da, Türk yetkililer uzun vadede sorunun çözümü için, bölgedeki enerji üreten ülkelere diplomatik ziyaretlerini sıklaştırdı.
– “Bir musibet bin nasihatten iyidir”
Olumsuz gibi gözüken olayların bazen olumlu sonuçlara yol açmasının bir örneği de uçak krizi sonrası yaşandı. Enerji uzmanları uzun süredir, Türkiye’nin Rusya’ya doğalgazda bu seviyede bağımlı olmasının tehlikeli sonuçları olabileceği konusunda uyarılarda bulunuyordu.
Ancak ‘musibet’ olarak görülebilecek bu jet krizi, Türkiye’nin enerji arz çeşitliliğinin sağlanmasında gerekli adımlar atılmasını hızlandıracak gibi gözüküyor.
2014 rakamları ile bakıldığında Türkiye 49,2 milyar metreküplük doğalgaz ihtiyacının 26,9 milyar metreküplük kısmını Rusya’dan ithal ediyor. Türkiye’nin elektrik üretiminde doğalgazın payı ise yüzde 40’ın üzerinde.
– İsrail’den “beklenmedik” doğalgaz açıklamaları
Azerbaycan, Türkmenistan, Katar, Kuzey Irak ve Suudi Arabistan gibi ülkelere yapılan üst düzey geziler ve imzalanan işbirliği anlaşmaları sürerken, tarihler 7 Aralık 2015’i gösterdiğinde İsrail Ulusal Altyapı, Enerji ve Su Kaynakları Bakanı Yuval Steinitz’den, “Sahip olduğumuz sahalardan elde edilen doğalgazı ihraç edebileceğimiz bütün rota opsiyonlarını, yani yalnızca Mısır’ı değil, Ürdün’ü, Yunanistan’ı, Türkiye’yi ve batı Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere değerlendiriyoruz, Türkiye ile ilişkilerimiz geçmişte iyiydi ve bunu tekrar sağlamayı düşünmeliyiz” açıklaması geldi.
Bir gün sonra Knesset Ekonomi Komitesinde doğalgaz sahalarının olabildiğince hızlı şekilde ticarileştirilmesinin, İsrail için hayati olduğunu belirten İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Türkiye ile ilgili olarak, “Kişisel temsilcim, Türk hükümetinin üst düzey bir temsilcisiyle görüşme içerisinde ve İsrail’den Türkiye’ye doğalgaz ihraç etme olasılığı yükselmiş durumda. Çıkarlar net bir şekilde ortada ve bunlar aynı zamanda geniş kapsamlı, eğer gazı ihraç etmeyi düşünmezsek bu çıkarlar ortadan kaybolacak.” ifadelerini kullandı.
Türkiye ve İsrail, Davos ve Mavi Marmara krizleri sonrasında diplomatik ilişkilerini maslahatgüzar seviyesine kadar düşürmüş, iki ülke liderleri birbirleri üzerinden iç politika manevraları sergilemişti. Son 5 yıllık süreçte, İsrail ile diplomatik ilişkiler düşük seviyede olmasına rağmen, ticari ilişkiler gelişmeye devam etti. Birçok Türk şirketi İsrail’de iş yaparken, ticaret hacmi ise artmaya devam ediyor.
– İsrail’i, Türkiye ile işbirliğine “Zohr”layan nedenler
Mısır’da 2013 yılında meydana gelen askeri darbeden sonra Cumhurbaşkanı olan Abdel Fettah el-Sisi ile iyi ilişkiler kurmaya özen gösteren İsrail, enerji alanında da sürekli olarak işbirliği zemini aradı. Birkaç yıl öncesine kadar doğalgaz ihracatçısı olan Mısır, ülkede yaşanan olaylar ve doğalgaz sahalarının geliştirilememesi nedeniyle kendi iç tüketimini de karşılayamaz hale geldi. Ve gerek ikili anlaşmalarla gaz göndermeyi taahhüt ettiği İsrail ile gerekse de Mısır’da doğalgaz sıvılaştırma işi yapan şirketler ile tahkimlik oldu.
Mısır’ın bu alandaki talihi ise İtalyan Eni şirketinin geçtiğimiz Ağustos ayı sonunda Mısır açıklarında ‘Zohr’ adı verilen bölgede 850 milyar metreküplük doğalgaz rezervi bulduğunu duyurmasıyla tersine döndü. Bu miktar bölgede şimdiye kadar yapılan keşifler olan Leviathan (480 milyar metreküp), Tamar (198 milyar metreküp), Aphrodit (170 milyar metreküplük) gaz rezervlerinin toplam büyüklüğüne yakındı. Mısır bu yeni keşif ile hem kendi iç tüketimini karşılayabilecek hem de tekrar gaz ihraç edebilecek hale gelecekti. Dolayısıyla İsrail’den doğalgaz almak için imzaladığı işbirliği anlaşmalarına bir bahane ile son vermeliydi.
İsrail ise üretmeyi planladığı gazı Mısır’ın iç tüketimine satmayı ve Mısır’ın Dimyat şehrinde bir sıvılaştırma tesisi bulunan Union Fenosa şirketinin tesisleri ile elindeki gazı sıvılaştırarak uzak pazarlara da göndermek istiyordu.
– Mısır, İsrail ile gaz görüşmelerini durduruyor
4 Aralık’ta İsrail Elektrik Şirketi (IEC), Mısır’dan gelen gazın 2011’de kesilmesi ve pahalı gaz ile elektrik üreterek zarar ettiği gerekçesiyle Mısır’a karşı gittiği tahkimi kazandığını duyurdu. Karar’a göre Mısır IEC’ye 1.8 milyar dolar ödeyecekti.
Bu karar, Mısır hükümetine görüşmeleri durdurmak için aradığı fırsatı verdi. 6 Aralık’ta Mısır İsrail’den doğalgaz almak üzere yürüttüğü görüşmeleri dondurduğunu ilan etti.
Özetle, üreteceği gazı Mısır’a satmanın zora girmesi, gazın FLNG denilen gaz sıvılaştırma gemileri ile satılmasının ekonomik olmaması, bölgedeki diğer aktörlerle ise yaşadığı köklü anlaşmazlıklar İsrail’i, jet krizi sonrası doğalgaz arz çeşitliliği sağlamaya çalışan Türkiye ile işbirliği yapmaya itti.
Şunu da eklemek gerekir ki, yakın gelecekte Avustralya ve ABD gibi ülkelerden gelecek LNG ile bölgede ciddi anlamda gaz rekabetinin yaşanacak olması da Netanyahu’yu gerek düzenleyici otoritenin, gerekse vatandaşların itirazlarını dinlemeden, gaz sahalarının özel şirketler tarafından ticarileştirilmesini içeren anlaşmayı onaylamasına neden oldu.
– Türkiye’nin 3 şartı
İsrail’den gelen doğalgaz işbirliği temelli açıklamalar sonrasında benzer doğalgaz projelerine bir süredir talip olduklarını açıkça duyuran bazı Türk enerji şirketlerinin borsadaki değerlerinde ciddi yükselişler görülürken, Türk tarafının konuyla ilgili ilk açıklaması ise Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’dan geldi:
“İsrail’le ilişkilerimizin tekrardan başlaması için 3 şartımız vardı. Biliyorsunuz birincisini yerine getirip Mavi Marmara için özür dilediler. İkinci ve üçüncü şartımız henüz yerine getirilmiş değil. O şartlar da Mavi Marmara için tazminat ve Gazze’ye ambargonun tamamen kaldırılması. Bu şartlar sağlanmadıkça İsrail’le herhangi bir ilişki kurmamızın ihtimali yoktur.”
ABD Başkanı Barack Obama’nın İsrail ziyareti sırasında, Netanyahu’nun telefonla Türkiye’den özür dilemesi ile birlikte 1. şart yerine getirilmişti. Aralık ayının ikinci yarısında İsrail basınında çıkan haberlere göre ise, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile Roma ve Zürih’te yapılan görüşmeler sonrasında, İsrail’in Türkiye’ye 20 milyon dolar ödemesinde mutabık kalındı. Ancak 3. şart olan ambargonun kaldırılması ile ilgili olarak nasıl bir formül geliştirilmeye çalışıldığı merak ediliyordu.
Gazze’de yaşayan 1.6 milyon Filistinli, 2007 yılından bu yana, İsrail ambargosu nedeniyle temel insan haklarının yanı sıra, temel gıda maddelerinden bile yoksun bir hayatı sürdürmeye çabalıyor.
2015 Aralık ayının üçüncü çeyreğine gelindiğinde, İsviçre’nin Zürih kentinde, Sinirlioğlu ile Netanyahu’nun özel temsilcisi Joseph Ciechanover ve MOSSAD Başkanı Yossi Kohen arasında yürütülen müzakerelerde, “Gazze’ye yönelik ambargonun kaldırılması” şartında da ilerleme sağlandığı öğrenildi ancak detaylar açıklanmadı.
Reuters’in 20 Aralık tarihli bir haberinde, ismi açıklanmadan sözlerine yer verilen üst düzey bir Türk yetkili konuyla ilgili şunları söyledi:
“Ablukanın kalkması ile ilgili büyük bir gelişme yaşanıyor. İsrail ile görüşmelerimizde nihai bir anlaşmaya yakınız, ve bunun gerçekleşmesinin uzun süreceğini sanmıyoruz.”
– Yunanistan bir ara çözüm olabilir mi?
Bu haberden iki gün sonra ise Yunanistan Parlamentosu, Filistin’i devlet olarak tanıma kararı aldı. Yunanistan Başbakanı Tsipras ise konuya ilişkin değerlendirmesinde, İsrail ile Filistin arasında kalıcı barışı ve birlikte yaşamı mümkün kılacak çözüm sürecine odaklanılması gerektiğinin altını çizdi.
Enerji Panorama‘ya bu konu ile ilgili değerlendirmelerde bulunan uzmanlar, Filistin’in Yunanistan tarafından devlet olarak tanınmasının Türkiye ile İsrail müzakerelerinin tamamlanması üzerinde etkisi olabileceğini belirtti.
Türkiye’nin 3. şartı olan Gazze’ye ablukanın kaldırılmasında, Gazze’ye gidecek malların Yunanistan üzerinden gönderilmesi gibi bir seçeneğin, şartın yerine getirilmesine zemin sağlayabileceğini kaydeden uzmanlar, müzakerelerin tamamlanması sonrasında gidilebilecek bir enerji işbirliğinin Yunanistan için de önemli olduğuna değindi.
– “Atina’da tartışılan 4. senaryo”
Doğu Akdeniz’deki enerji odaklı gelişmeler açısından bakıldığında 2015 Aralık ayı birçok olaya sahne oldu. Yunanistan’ın Filistin’i tanıdığı günden yaklaşık 10 gün önce, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır ve Yunanistan liderlerinin katılımıyla Atina’da üçlü işbirliği toplantısı gerçekleştirilmişti.
Enerji alanında doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynakları ile ilgili 4 senaryonun tartışıldığı toplantıda, 4’üncü sıradaki ve içinde Türkiye’nin de bulunduğu tek senaryoda, doğu Akdeniz gazının Türkiye üzerinden taşınmasının finansal açıdan en avantajlı çözüm olduğu belirtilmiş, ancak bu senaryonun Kıbrıs sorununun çözümü olmadan ve Türkiye-İsrail ilişkileri düzelmeden gerçekleşemeyeceğine dikkat çekilmişti.
Böylece Yunanistan, Kıbrıs ve Filistin sorunu konusunda rol oynayabilir, İsrail gazının Türkiye ve kendisi üzerinden Avrupa’ya gönderilmesinde söz sahibi olabilir. Hatta, Mısır’da keşfedilen gazın İsrail ile başlatılacak doğalgaz boru hattı projesine dahil edilmesinde öncü olabilir.
– Günlerin getirdiği:
Vladimir Putin’in Türk Akımı boru hattını “müjdeleyişinin” sene-i devriyesine bir hafta kala, Türkiye’nin sınır ihlali gerekçesiyle, istemeden de olsa bir Rus uçağını düşürmesi; Türkiye’nin doğalgaz arz çeşitlendirme gerekliliğini idrak etmesine, İsrail’in ise bölgedeki en eski müttefiki Türkiye ile enerjiyi zemin alarak tekrar bir ivme yakalamayı hedeflemesine neden oldu.
Yeni dönemin Türkiye ile İsrail’i yalnızca ekonomik sebeplerle değil aynı zamanda İsrail’in, Rusya-İran-Hizbullah arasındaki yakınlaşmadan duyduğu rahatsızlık nedeniyle de, bir araya getirmesi muhtemel.
Ancak birçok krizi içinde barındıran doğu Akdeniz’de, enerji gibi çok doğal bir gereklilik için bile olsa, herhangi bir ekonomik işbirliğine gidilmesi için bölgedeki güçlerin yani; Avrupa Birliği, ABD, Türkiye, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs’ın her iki yakası, Mısır, Lübnan hatta artık Rusya’yı da dahil edebileceğimiz ülkelerin onayları gerekmekte.
Bu ülkeler arasında kurulabilecek enerji temelli bir işbirliğinde Türkiye, bölgedeki işbirliğinde söz sahibi olabilecek bir Yunanistan’ın tarihsel müttefiki Rusya’nın ‘teşviki’ nedeniyle yönelebileceği seçeneklere dikkat edilmelidir.
Öte yandan Türkiye, Filistin sorununun çözümünde kararlı ve dik bir tutum sergilemiştir. Gösterilen bu tutum, olası bir doğalgaz projesinde Türkiye’yi yalnızca üzerinden borular geçen bir transit ülke olmaktan çok hub (ticaret merkezi) olma amacına ulaşılmasında da gösterilmelidir.
Yani Türkiye’nin elindeki, Filistin ve Kıbrıs sorunlarının çözümünde dahi ilerleme sağlayabilecek stratejik avantajlar, Kuzey Irak, Azerbaycan ve ilerde İran gazı gibi birçok doğalgaz kaynağından gelen enerjinin fiyat rekabeti içerisine girdiği ve buradan Avrupa pazarlarına aktarıldığı bir enerji ‘hub’ı (ticaret merkezi) olabilme hedeflerini sağlaması için kullanılmalıdır.
–
“This article was published in Turkish”
Tarihte birçok kavgaya, çatışmaya hatta savaşa küçük bir kıvılcımın sebep olduğunu biliriz. Bunlar arasında belki de en çok bilineni, Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip’in Avusturya-Macaristan veliahtını öldürmesi ve Büyük Savaş’ın başlamasıdır.
Bu olay ilk defa dünya savaşı olarak nitelenecek bir çatışmayı başlatmıştır. Mantığın ışığında tek bir olayın böylesine büyük bir sonuca dönüşemeyeceğini, bir barut fıçısının ancak bu kadar hızlı tutuşabileceğini biliriz, bu bakış açısı da, veliahdın cinayetine aklımızda bir ‘sebep’ olduğu kadar bir ‘sonuç’ niteliği kazandırır.
Rusya’nın SU-24 tipi uçağının Türk sınırını ihlal etmesi ve Türkiye tarafından düşürülmesi sonrasında, bir süredir çok düşük seviyeli diplomatik ilişki içerisinde olan İsrail ve Türkiye’nin ekonomik işbirliği mesajları vermesi de benzer bir olay olarak tarihteki yerini aldı ve doğu Akdeniz’de bir süredir varlığı bilinen enerjinin gerçek anlamda ticarileşebilmesi için iki kilit ülke olan İsrail ve Türkiye arasındaki tekrar yakınlaşmanın da sebeplerinden biri oldu.
Enerji Panorama olarak, ticari anlamda enerji projelerinin gerçekleşmesinde bir önkoşul olan diplomatik ilişkilerin; Rusya ile yaşanan süreçte kısa bir arka planını vermek, İsrail nezdindeki diplomatik gelişmeler ışığında ise bir fotoğrafını çekmek istedik.
– Özetin özeti ile Rusya ilişkileri
Türkiye’nin enerji ihtiyacının hayati bölümünü tedarik etmesi nedeniyle en büyük ticari partneri olan Rusya ile zorunlu olarak girdiği bu mücadelenin temel bazı sebeplerine bakmak gerekirse;
Rusya ile Türkiye, bulundukları coğrafya olan Avrasya’da birçok kez çıkar çatışmasına girdi ancak bu sorunlar perde arkasında varlığını sürdürdü. Kafkaslar, Balkanlar, Orta Asya, Mısır ve son olarak da Suriye. Bir yandan gelişen ticaret ve karşılıklı bağımlılık tüm bu mücadelelerin üstü örtülü olarak götürülmesini sağlamıştı.
Ancak Rusya’nın; Suriye’nin kuzeyinde Daeş’e karşı aktif mücadelede “esas oğlan” rolüne girmesi, bazı batılı merkezlerden de destek görmeye başladığı bu rol altında kuzey Suriye’de bir güç oluşturma ve enerji projeleri de dahil olmak üzere gelecekte burada gerçekleşecek tüm siyasi olaylara müdahale etme niyeti, zamanlamasıyla dikkat çeken ve Hazar’dan ateşlenip Suriye’deki hedefleri vuran Rus füzeleri, tüm bunların üzerine de Türkiye’ye karşı davetkar sınır ihlalleri bu sonucun ortaya çıkmasında, görünen gerçeklik çerçevesindeki sebepler olmuş, sonuçta da SU-24, 1950’den bu yana bir NATO ülkesi tarafından düşürülen ilk Rus uçağı olmuştur.
Uluslararası ilişkilerde çıkarların söz sahibi olması prensibi, birçok nedenin bir araya gelmesiyle sonuçlanan uçak krizini, beklenen ve beklenmeyen bazı gelişmelerin de sebebi haline getirdi.
Türkiye’de oluşan, Rus doğalgazının yaşanan kriz sonrası kesilmesi endişesi, yapılan resmi açıklamalarla bir nebze azaltılsa da, Türk yetkililer uzun vadede sorunun çözümü için, bölgedeki enerji üreten ülkelere diplomatik ziyaretlerini sıklaştırdı.
– “Bir musibet bin nasihatten iyidir”
Olumsuz gibi gözüken olayların bazen olumlu sonuçlara yol açmasının bir örneği de uçak krizi sonrası yaşandı. Enerji uzmanları uzun süredir, Türkiye’nin Rusya’ya doğalgazda bu seviyede bağımlı olmasının tehlikeli sonuçları olabileceği konusunda uyarılarda bulunuyordu.
Ancak ‘musibet’ olarak görülebilecek bu jet krizi, Türkiye’nin enerji arz çeşitliliğinin sağlanmasında gerekli adımlar atılmasını hızlandıracak gibi gözüküyor.
2014 rakamları ile bakıldığında Türkiye 49,2 milyar metreküplük doğalgaz ihtiyacının 26,9 milyar metreküplük kısmını Rusya’dan ithal ediyor. Türkiye’nin elektrik üretiminde doğalgazın payı ise yüzde 40’ın üzerinde.
– İsrail’den “beklenmedik” doğalgaz açıklamaları
Azerbaycan, Türkmenistan, Katar, Kuzey Irak ve Suudi Arabistan gibi ülkelere yapılan üst düzey geziler ve imzalanan işbirliği anlaşmaları sürerken, tarihler 7 Aralık 2015’i gösterdiğinde İsrail Ulusal Altyapı, Enerji ve Su Kaynakları Bakanı Yuval Steinitz’den, “Sahip olduğumuz sahalardan elde edilen doğalgazı ihraç edebileceğimiz bütün rota opsiyonlarını, yani yalnızca Mısır’ı değil, Ürdün’ü, Yunanistan’ı, Türkiye’yi ve batı Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere değerlendiriyoruz, Türkiye ile ilişkilerimiz geçmişte iyiydi ve bunu tekrar sağlamayı düşünmeliyiz” açıklaması geldi.
Bir gün sonra Knesset Ekonomi Komitesinde doğalgaz sahalarının olabildiğince hızlı şekilde ticarileştirilmesinin, İsrail için hayati olduğunu belirten İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Türkiye ile ilgili olarak, “Kişisel temsilcim, Türk hükümetinin üst düzey bir temsilcisiyle görüşme içerisinde ve İsrail’den Türkiye’ye doğalgaz ihraç etme olasılığı yükselmiş durumda. Çıkarlar net bir şekilde ortada ve bunlar aynı zamanda geniş kapsamlı, eğer gazı ihraç etmeyi düşünmezsek bu çıkarlar ortadan kaybolacak.” ifadelerini kullandı.
Türkiye ve İsrail, Davos ve Mavi Marmara krizleri sonrasında diplomatik ilişkilerini maslahatgüzar seviyesine kadar düşürmüş, iki ülke liderleri birbirleri üzerinden iç politika manevraları sergilemişti. Son 5 yıllık süreçte, İsrail ile diplomatik ilişkiler düşük seviyede olmasına rağmen, ticari ilişkiler gelişmeye devam etti. Birçok Türk şirketi İsrail’de iş yaparken, ticaret hacmi ise artmaya devam ediyor.
– İsrail’i, Türkiye ile işbirliğine “Zohr”layan nedenler
Mısır’da 2013 yılında meydana gelen askeri darbeden sonra Cumhurbaşkanı olan Abdel Fettah el-Sisi ile iyi ilişkiler kurmaya özen gösteren İsrail, enerji alanında da sürekli olarak işbirliği zemini aradı. Birkaç yıl öncesine kadar doğalgaz ihracatçısı olan Mısır, ülkede yaşanan olaylar ve doğalgaz sahalarının geliştirilememesi nedeniyle kendi iç tüketimini de karşılayamaz hale geldi. Ve gerek ikili anlaşmalarla gaz göndermeyi taahhüt ettiği İsrail ile gerekse de Mısır’da doğalgaz sıvılaştırma işi yapan şirketler ile tahkimlik oldu.
Mısır’ın bu alandaki talihi ise İtalyan Eni şirketinin geçtiğimiz Ağustos ayı sonunda Mısır açıklarında ‘Zohr’ adı verilen bölgede 850 milyar metreküplük doğalgaz rezervi bulduğunu duyurmasıyla tersine döndü. Bu miktar bölgede şimdiye kadar yapılan keşifler olan Leviathan (480 milyar metreküp), Tamar (198 milyar metreküp), Aphrodit (170 milyar metreküplük) gaz rezervlerinin toplam büyüklüğüne yakındı. Mısır bu yeni keşif ile hem kendi iç tüketimini karşılayabilecek hem de tekrar gaz ihraç edebilecek hale gelecekti. Dolayısıyla İsrail’den doğalgaz almak için imzaladığı işbirliği anlaşmalarına bir bahane ile son vermeliydi.
İsrail ise üretmeyi planladığı gazı Mısır’ın iç tüketimine satmayı ve Mısır’ın Dimyat şehrinde bir sıvılaştırma tesisi bulunan Union Fenosa şirketinin tesisleri ile elindeki gazı sıvılaştırarak uzak pazarlara da göndermek istiyordu.
– Mısır, İsrail ile gaz görüşmelerini durduruyor
4 Aralık’ta İsrail Elektrik Şirketi (IEC), Mısır’dan gelen gazın 2011’de kesilmesi ve pahalı gaz ile elektrik üreterek zarar ettiği gerekçesiyle Mısır’a karşı gittiği tahkimi kazandığını duyurdu. Karar’a göre Mısır IEC’ye 1.8 milyar dolar ödeyecekti.
Bu karar, Mısır hükümetine görüşmeleri durdurmak için aradığı fırsatı verdi. 6 Aralık’ta Mısır İsrail’den doğalgaz almak üzere yürüttüğü görüşmeleri dondurduğunu ilan etti.
Özetle, üreteceği gazı Mısır’a satmanın zora girmesi, gazın FLNG denilen gaz sıvılaştırma gemileri ile satılmasının ekonomik olmaması, bölgedeki diğer aktörlerle ise yaşadığı köklü anlaşmazlıklar İsrail’i, jet krizi sonrası doğalgaz arz çeşitliliği sağlamaya çalışan Türkiye ile işbirliği yapmaya itti.
Şunu da eklemek gerekir ki, yakın gelecekte Avustralya ve ABD gibi ülkelerden gelecek LNG ile bölgede ciddi anlamda gaz rekabetinin yaşanacak olması da Netanyahu’yu gerek düzenleyici otoritenin, gerekse vatandaşların itirazlarını dinlemeden, gaz sahalarının özel şirketler tarafından ticarileştirilmesini içeren anlaşmayı onaylamasına neden oldu.
– Türkiye’nin 3 şartı
İsrail’den gelen doğalgaz işbirliği temelli açıklamalar sonrasında benzer doğalgaz projelerine bir süredir talip olduklarını açıkça duyuran bazı Türk enerji şirketlerinin borsadaki değerlerinde ciddi yükselişler görülürken, Türk tarafının konuyla ilgili ilk açıklaması ise Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’dan geldi:
“İsrail’le ilişkilerimizin tekrardan başlaması için 3 şartımız vardı. Biliyorsunuz birincisini yerine getirip Mavi Marmara için özür dilediler. İkinci ve üçüncü şartımız henüz yerine getirilmiş değil. O şartlar da Mavi Marmara için tazminat ve Gazze’ye ambargonun tamamen kaldırılması. Bu şartlar sağlanmadıkça İsrail’le herhangi bir ilişki kurmamızın ihtimali yoktur.”
ABD Başkanı Barack Obama’nın İsrail ziyareti sırasında, Netanyahu’nun telefonla Türkiye’den özür dilemesi ile birlikte 1. şart yerine getirilmişti. Aralık ayının ikinci yarısında İsrail basınında çıkan haberlere göre ise, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile Roma ve Zürih’te yapılan görüşmeler sonrasında, İsrail’in Türkiye’ye 20 milyon dolar ödemesinde mutabık kalındı. Ancak 3. şart olan ambargonun kaldırılması ile ilgili olarak nasıl bir formül geliştirilmeye çalışıldığı merak ediliyordu.
Gazze’de yaşayan 1.6 milyon Filistinli, 2007 yılından bu yana, İsrail ambargosu nedeniyle temel insan haklarının yanı sıra, temel gıda maddelerinden bile yoksun bir hayatı sürdürmeye çabalıyor.
2015 Aralık ayının üçüncü çeyreğine gelindiğinde, İsviçre’nin Zürih kentinde, Sinirlioğlu ile Netanyahu’nun özel temsilcisi Joseph Ciechanover ve MOSSAD Başkanı Yossi Kohen arasında yürütülen müzakerelerde, “Gazze’ye yönelik ambargonun kaldırılması” şartında da ilerleme sağlandığı öğrenildi ancak detaylar açıklanmadı.
Reuters’in 20 Aralık tarihli bir haberinde, ismi açıklanmadan sözlerine yer verilen üst düzey bir Türk yetkili konuyla ilgili şunları söyledi:
“Ablukanın kalkması ile ilgili büyük bir gelişme yaşanıyor. İsrail ile görüşmelerimizde nihai bir anlaşmaya yakınız, ve bunun gerçekleşmesinin uzun süreceğini sanmıyoruz.”
– Yunanistan bir ara çözüm olabilir mi?
Bu haberden iki gün sonra ise Yunanistan Parlamentosu, Filistin’i devlet olarak tanıma kararı aldı. Yunanistan Başbakanı Tsipras ise konuya ilişkin değerlendirmesinde, İsrail ile Filistin arasında kalıcı barışı ve birlikte yaşamı mümkün kılacak çözüm sürecine odaklanılması gerektiğinin altını çizdi.
Enerji Panorama‘ya bu konu ile ilgili değerlendirmelerde bulunan uzmanlar, Filistin’in Yunanistan tarafından devlet olarak tanınmasının Türkiye ile İsrail müzakerelerinin tamamlanması üzerinde etkisi olabileceğini belirtti.
Türkiye’nin 3. şartı olan Gazze’ye ablukanın kaldırılmasında, Gazze’ye gidecek malların Yunanistan üzerinden gönderilmesi gibi bir seçeneğin, şartın yerine getirilmesine zemin sağlayabileceğini kaydeden uzmanlar, müzakerelerin tamamlanması sonrasında gidilebilecek bir enerji işbirliğinin Yunanistan için de önemli olduğuna değindi.
– “Atina’da tartışılan 4. senaryo”
Doğu Akdeniz’deki enerji odaklı gelişmeler açısından bakıldığında 2015 Aralık ayı birçok olaya sahne oldu. Yunanistan’ın Filistin’i tanıdığı günden yaklaşık 10 gün önce, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır ve Yunanistan liderlerinin katılımıyla Atina’da üçlü işbirliği toplantısı gerçekleştirilmişti.
Enerji alanında doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynakları ile ilgili 4 senaryonun tartışıldığı toplantıda, 4’üncü sıradaki ve içinde Türkiye’nin de bulunduğu tek senaryoda, doğu Akdeniz gazının Türkiye üzerinden taşınmasının finansal açıdan en avantajlı çözüm olduğu belirtilmiş, ancak bu senaryonun Kıbrıs sorununun çözümü olmadan ve Türkiye-İsrail ilişkileri düzelmeden gerçekleşemeyeceğine dikkat çekilmişti.
Böylece Yunanistan, Kıbrıs ve Filistin sorunu konusunda rol oynayabilir, İsrail gazının Türkiye ve kendisi üzerinden Avrupa’ya gönderilmesinde söz sahibi olabilir. Hatta, Mısır’da keşfedilen gazın İsrail ile başlatılacak doğalgaz boru hattı projesine dahil edilmesinde öncü olabilir.
– Günlerin getirdiği:
Vladimir Putin’in Türk Akımı boru hattını “müjdeleyişinin” sene-i devriyesine bir hafta kala, Türkiye’nin sınır ihlali gerekçesiyle, istemeden de olsa bir Rus uçağını düşürmesi; Türkiye’nin doğalgaz arz çeşitlendirme gerekliliğini idrak etmesine, İsrail’in ise bölgedeki en eski müttefiki Türkiye ile enerjiyi zemin alarak tekrar bir ivme yakalamayı hedeflemesine neden oldu.
Yeni dönemin Türkiye ile İsrail’i yalnızca ekonomik sebeplerle değil aynı zamanda İsrail’in, Rusya-İran-Hizbullah arasındaki yakınlaşmadan duyduğu rahatsızlık nedeniyle de, bir araya getirmesi muhtemel.
Ancak birçok krizi içinde barındıran doğu Akdeniz’de, enerji gibi çok doğal bir gereklilik için bile olsa, herhangi bir ekonomik işbirliğine gidilmesi için bölgedeki güçlerin yani; Avrupa Birliği, ABD, Türkiye, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs’ın her iki yakası, Mısır, Lübnan hatta artık Rusya’yı da dahil edebileceğimiz ülkelerin onayları gerekmekte.
Bu ülkeler arasında kurulabilecek enerji temelli bir işbirliğinde Türkiye, bölgedeki işbirliğinde söz sahibi olabilecek bir Yunanistan’ın tarihsel müttefiki Rusya’nın ‘teşviki’ nedeniyle yönelebileceği seçeneklere dikkat edilmelidir.
Öte yandan Türkiye, Filistin sorununun çözümünde kararlı ve dik bir tutum sergilemiştir. Gösterilen bu tutum, olası bir doğalgaz projesinde Türkiye’yi yalnızca üzerinden borular geçen bir transit ülke olmaktan çok hub (ticaret merkezi) olma amacına ulaşılmasında da gösterilmelidir.
Yani Türkiye’nin elindeki, Filistin ve Kıbrıs sorunlarının çözümünde dahi ilerleme sağlayabilecek stratejik avantajlar, Kuzey Irak, Azerbaycan ve ilerde İran gazı gibi birçok doğalgaz kaynağından gelen enerjinin fiyat rekabeti içerisine girdiği ve buradan Avrupa pazarlarına aktarıldığı bir enerji ‘hub’ı (ticaret merkezi) olabilme hedeflerini sağlaması için kullanılmalıdır.