Serhan ÜNAL-TENVA Direktör
Serhan ÜNAL @Twitter
Türkiye, denize kurulacak ilk rüzgar enerjisi santralini, Ege kıyılarının kuzey kesiminde veya Trakya’nın Karadeniz kıyılarında inşa etmeyi tasarlıyor. Bu sebeple, özellikle kuzey Ege’de yoğunlaşan enerji tesislerimizin güvenliğini tekrar gözden geçirmenin tam zamanı. Bunu gerekli kılan başka ek sebepler de var.*
Türkiye’nin yoğun dış politika gündemini ve askeri operasyonlarını fırsat bilen Yunanistan’ın, Ege’de mütecaviz girişimlerini sıklaştırması ve ısınan doğu Akdeniz jeopolitiği, Ankara-Atina arasındaki ilişkileri olumsuz etkileyen unsurlar. Ankara’nın Vaşington ve Brüksel ile ilişkilerinin bozuk olması da, Atina’nın elini güçlendiriyor. Daha fazla enerji yatırımının kuzey Ege’de toplanması ise, halihazırda Yunanistan hava kuvvetlerinin tehdidine açık olan kritik enerji altyapımızın oranını artıracak. Bu durumu engellemek için Türkiye’nin elindeki en büyük imkan ise, Kıbrıs’ta konuşlu Türk askeri.
Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) stratejisi çerçevesinde, rüzgar enerjisi projelerinin bir ayağı olarak tasarlanan deniz rüzgar enerjisi santrallerinin, çok sayıda başka rüzgar enerjisi tesisine de ev sahipliği yapan Ege kıyılarında inşa edilmesi planlanıyor. Son yıllarda, hem ekonomik yapılabilirliği hızla artan, hem de daha az sosyal kabul edilebilirlik sorunu yaşanan deniz rüzgar enerjisi santralleri, gitgide daha çok ilgi görmekte. Türkiye’nin deniz rüzgar enerjisi potansiyelinin ise 30.000 MW civarında olduğu düşünülüyor. Karasal alanları kısıtlı olan kuzeybatı Avrupa ülkelerinin de ilgi gösterdiği bu projelerin birçoğunda üretim, alışılageldik rüzgar enerjisi santralleri kadar fasılalı değil. Bu sebeple, elektrik enerjisi arz güvenliğine de daha çok katkı yapma potansiyeli taşıyor. Denizel rüzgarların en kuvvetli olduğu yerlerin başında gelen kuzey Ege kıyıları ise, zaten çok sayıda kritik enerji altyapısı tesisi barındırıyor; üstelik bölge coğrafyası, bu tesisleri Yunanistan hava kuvvetlerinin olası saldırılarına açık hale getiriyor. Aslında Türkiye ve Yunanistan, coğrafi ve kültürel yakınlıkları sebebiyle, birbiriyle iyi anlaşabilecek iki ülke. Toplumlararası ilişkiler sempati temelinde yükselmeye uygun olmasına rağmen, devletlerarası ilişkilerde sıklıkla gerilmekte. İlişkilerin gerginleşmesinin ana sebebi ise, Yunanistan’ın, temeli Lozan’da atılmış olan Ege’deki Türk-Yunan dengesini bozma yönündeki fırsatçı yaklaşımı. Başta Kıbrıs meselesi olmak üzere, Ege denizinin paylaşımına dair birçok meselenin oluşturduğu tehdit algısı, karşılıklı başkentleri müteyakkız kalmaya sevk ediyor. Öyle ki, Ankara, Atina’nın Ege denizinde kıta sahanlığını 12 deniz miline çıkarmasını ‘savaş sebebi’ (casus belli) sayacağını dahi ilan etmek zorunda kaldı.
Esasında, kısa vadede Türkiye ve Yunanistan arasında bir savaş ihtimali düşük olmakla birlikte, her devletin ana işlevi olan güvenlik sağlama sorumluluğu, bütün başkentleri olduğu gibi, Ankara’yı da, en olumsuz senaryolara karşı hazırlıklı olmak mecburiyetine hapsediyor. Güvenlik sağlamanın en kesin yolu, silahlı çatışma durumuna daha baştan sebebiyet vermemek, barışı sürdürmek. Barışı sürdürmenin en basit yolu ise, caydırıcılığa (deterrence) sahip olmak. Bu durum, Uluslararası İlişkiler disiplininde, “Hazır ol cenge, ister isen sulh-ü salah” (Si vis pacem, para bellum) şeklinde özetlenmekte. Mevcut durumda, özellikle İzmir’in kuzeyinde yer alan Petkim yarımadası (Aliağa yarımadası), enerji sektörü açısından Türkiye’nin en önemli bölgeleri arasında (Şekil 1). Yarımadada ve etrafında yer alan önde gelen tesisler arasında Tüpraş Aliağa rafinerisi, Star rafinerisi, Ege Gaz LNG terminali, Petkim Limanı, Türkiye’nin ilk FSRU terminali gibi tesisler bulunuyor. Ayrıca, birçok gaz şirketinin altyapı tesisleri de bu bölgede bulunuyor. Kaba bir tahminle, bölgedeki sadece enerji altyapısı yatırımının dahi 15-20 milyar dolar arasında ekonomik değere sahip olduğu söylenebilir.
Şekil 1. Ege ve Doğu Akdeniz’de Durum (Kaynak: TENVA)
Bu tesislerin, ekonomik değere ek olarak, yüksek stratejik değer taşıdıkları da ayrı bir gerçek. İşte tam da bu sebeple, Türkiye ve Yunanistan arasında vuku bulacak bir çatışma durumunda, bu tesislerin Yunanistan hava kuvvetlerinin hedef alacağı ilk yerler arasında olması muhtemel. Yunanistan, kırmızı bölgede yer alan kritik enerji altyapısını ani bir saldırıyla hedef alarak, Türkiye’ye büyük ekonomik ve stratejik zarar verebilir (Şekil 1). Yunanistan hava üslerinin Türkiye anakarasına ve kritik enerji altyapısına yakınlığı sayesinde Yunanistan hava kuvvetleri, bu tesisleri dakikalar içinde vurup kendi savunma sahalarının güvenliğine dönebilecek imkana sahip. Yunanistan hava sahası, MIM-23 Hawk gibi daha basit sistemlerin yanı sıra, S-300 ve Patriot gibi gelişmiş sistemlerce de korunmakta. Türkiye’nin ise yeterli hava savunma sisteminin olmadığı (ve olmasının engellendiği) gerçeği bu resme eklendiğinde, Ankara’nın Atina’yı böyle hamlelerden caydıracak Ege’de önemli bir kozunun olmadığı görülmekte.
Dahası, Yunanistan anakarasıyla Türkiye arasındaki yaklaşık yarım saatlik uçuş uzaklığı ve Türkiye’ye yakın Yunanistan adalarında Atina açısından hayatiyet taşıyan hedeflerin olmaması dolayısıyla, Türkiye’nin eli mütecavizlere cevap verme anlamında da zayıf. İki ülke arasındaki kara bağlantısının yapısı, Türk kara kuvvetlerinin hızlı karşılık verme kabiliyetlerini kısıtlarken, Yunanistan deniz sahasının genişliği ve derinliği, Türk deniz gücünün de mutlak üstünlük kurmasını imkansız kılmakta. Ayrıca, muhtemel bir savaş durumunda, Vaşington başta olmak üzere uluslararası aktörlerin olaya müdahil olarak çatışmayı durduracağı, bu sebeple Türkiye’nin, yeterli karşılık veremeden masaya oturmak zorunda kalacağı ve muhtemelen uğradığı büyük zararı telafi etme şansı da bulamayacağı kesinlik derecesinde söylenebilir.
Bu sebeple, Türkiye’nin Yunanistan’a etkili karşılık vermekte kullanabileceği tek kabiliyeti, Kıbrıs’ta konuşlu Türk kolordusu. Yunanistan ve Türkiye arasındaki bir silahlı çatışmada, Türk kuvvetleri Kıbrıs’ın güneyini de kontrol altına alabilir; böylece Ankara, Atina’ya, kabul edilemez bir maliyet yaratabilir. Bu açıdan, Kıbrıs’taki Türk askeri, Yunanistan’ın ‘ilk vuruş’ (first strike) kabiliyetine karşı bir nevi ‘cevabi vuruş’ (second strike) niteliği taşımakta. Türkiye, özellikle kuzey Ege’deki kritik enerji altyapısı yoğunluğunu artıracaksa, bu meseleleri ve doğu Akdeniz’deki dengeyi muhakkak göz önünde bulundurmalı. Kıbrıs’taki Türk askeri varlığı, sadece Kıbrıs’ın güvenliği veya doğu Akdeniz denklemi için değil, Ege’deki kritik enerji altyapımızın güvenliği açısından da önemli. Kısaca, hem Ege’deki Türk-Yunan dengesinin garantisi, hem de Ege’deki kritik enerji altyapısı tesislerimizin güvenliği, Kıbrıs’taki Türk askeri varlığına dayanmakta.
Not: Konu hakkında daha detaylı bilgi için bakınız: Mustafa Kibaroğlu, “Ege-Doğu Akdeniz Denkleminde Kıbrıs’ın Stratejik Konumu ve Annan Planı”, Mülkiye Dergisi, Sayı 242, s. 85-94; Mustafa Kibaroğlu, “Turkey’s Deterrent”, The Bulletin of the Atomic Scientists, Cilt 55, Sayı 2.