Oğuzhan AKYENER-TESPAM Başkanı
Bir ülkenin enerji güvenliği düşünüldüğünde, genel olarak ilk akla gelen; ülke ihracatçı konumunda ise sürdürülebilir arzın sağlanması, ithalatçı konumunda ise sürdürülebilir talebin karşılanmasıdır. Bu tanım genel anlamda doğrudur. Özellikle ihracat ya da ithalatın devamlılığının sağlanması kapsamında, kaynak-tesis-nakliye-pazar gibi kriterler incelendiğinde yapılan kurgu daha net bir tablo ortaya koyabilmektedir.*
Bu kapsamda düşünüldüğünde, acaba Türkiye gibi enerjide dışa bağımlı bir ülke için enerji güvenliği konsepti, yukarıda ifade edildiği gibi, sürdürülebilir ihracatın sağlanması anlamına mı gelecektir?
Bu soruya cevap verebilmek için belki de öncelikle Türkiye’nin devlet olarak ortaya koyduğu küresel vizyonu net olarak tanımlamak gerekecektir.
Şöyle ki, şayet Türkiye; içine kapanık, küresel dinamiklere müdahale ederek değil de, onların etkisi altında yönünü tayin eden, bulunduğu ve iletişimde olduğu bölgeler ile ilgili somut bir tasarrufu bulunmayan ve en önemli miraslarından bir tanesi olan medeniyet coğrafyasının daha fazla kaosa itilmesine sessiz kalan bir devlet olarak yoluna devam etmek istiyorsa, soruya “evet” cevabı verilebilecektir.
Fakat Türkiye artık kabuğunu ve zincirlerini kırıp, küresel dinamiklerde önemli bir etken haline gelmek ve geçmişinden miras kalan emanetlere sahip çıkmak istiyorsa, sorunun cevabı tabiki “hayır” olacaktır.
Bu durumda, dünyada küresel oyuncular yeni bir düzen kurmak için kıyasıya mücadele ediyorken, bu kapsamda en önemli gündem maddeleri arasında, kendisini de yakından ilgilendiren; Suriye, Irak, İran, Kıbrıs, Yeni İpek Yolu Projesi, Katar, Körfez Ülkeleri gibi konular masaya yatırılıyorken, Türkiye’nin yukarıdaki yaklaşımlarda sorulan sorulara cevabının “hayır” olduğu ve olacağı da kolaylıkla anlaşılabilecektir. Kısacası Türkiye kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeninin, bu kapsamda süren rekabetin, kurulan çatışma ortamının kendisine olası etkilerinin ve aynı zamanda elindeki imkanlar ile bu süreçte nasıl kilit bir rolde olduğunun ve neler yapabileceğinin farkındadır. Bu yüzdendir ki, artık daha cihanşümul hedefler belirleyebilmekte, daha bağımsız hamleler gerçekleştirebilmekte ve dış politikasında çok ince siyasi manevralar gerçekleştirerek, etkinliğini arttırabilmektedir.
O zaman, bu koşullar altında Türkiye için enerji güvenliğini yeniden nasıl tanımlamak gerekecektir?
Ve basit bir tanım gibi görülen bu kavram neden bu kadar önemlidir?
***
Türkiye için enerji güvenliği; enerji alanında:
- Öncelikle ulusal sınırları içinde sahip olduğu tüm kaynakları tespit edebilmek, tanımlayabilmek, geliştirebilmek için stratejileri belirleyebilmektir.
- Bu süreçleri yürütebilecek hukuki ve mevzuatsal altyapıya, yetkin ve donanımlı kurumlara, yetişmiş insan kaynağına, teknolojik ve finansal imkanlara sahip olmaktır.
- Ulusal sınırların dışında, öncelikle tüm medeniyet coğrafyasında sonra da bütün dünyada:
- Yaşanan bütün gelişmeleri takip edip, yorumlayarak, uygun müdahalelerde bulunabilmek,
- Her gelişme ve konu ile ilgili milli çıkarlarını önde tutarken, bilimsel tutarlılığı da sağlayan kararlar, projeler ve fikirler ortaya koyarak, gelişmeleri yönlendirebilmek,
- Bütün kaynaklar, tesisler, piyasalar, marketler ile ilgili bilgilere ve verilere ulaşabilerek, arşivleyebilmek,
- Bütün projeleri takip edip, desteklediği kurum ve kuruluşların yer almasını sağlayabilmek,
- Bütün (yerli) özel veya kamu kurum ve kuruluşlarını hedefleri doğrultusunda koordine edebilmek,
- Ulusal sınırları içerisinde ve küresel arenada ne yapmak istediğine hızlıca karar verip, uygulayabilmek,
- Bütün kurumları arasında hedefleri doğrultusunda koordinasyonu sağlayabilmek,
- Uluslararası arenada en büyükler arasında olan, rekabet kabiliyeti yüksek, donanımı ve insan kaynakları yeterli, finansal altyapısı güçlü kurumlara sahip olmak,
- Kurduğu sistemler ile bütün yerli – yabancı insan kaynaklarını/uzmanları kendisi ile çalışmaya teşvik etmek, meylettirmek,
- Farklı alanlardaki teknolojileri sürekli geliştirerek, sahip olduğu imkanları kullanarak, medeniyet coğrafyası ve tüm dünyayı kendisine bağlı kılmak,
- İstediği projeye dahil olabilecek altyapı, donanım ve finansal güce sahip olmak,
- Bu sayede de etkinliğini, teknik-teknolojik ve finansal yeterliliğini sürekli arttırabilmektir.
Daha güncel ve somut örnekler vermek gerekirse, Türkiye’nin enerji güvenliği hususunda;
- Sadece Türk Akımı ve Tanap değil, Nord Stream 2 ve TAPI projeleri,
- Türkmenistan’ın İran’a ihraç ettiği gazı kesmesi ve ardından uygulanabilecek olası politikalar,
- Güney Çin Denizindeki enerji potansiyeli,
- ABD’deki kaya gazı teknolojileri,
- Japonya ve Çin’de geliştirilen yeni metan hidrat teknolojileri,
- Her hangi bir şirketin yaptığı kaynak keşfi, inşa ettiği boru hattı, açılım yaptığı market ya da arttırdığı depolama kapasitesi,
- Öncü olarak Irak, Afganistan, Libya, Suriye gibi riskli ülkelere askeri operasyonlardan önce girerek çalışmalar yapan petrol servis şirketlerinin hazırladığı raporların içeriği,
- Dünyaya yön veren kurum ve kuruluşların hazırladığı uzun dönemli projeksiyonlarda kurguları nasıl yaptığı, nasıl finanse ettiği, verileri nasıl topladığı ve ne kadar başarılı olduğu,
- Herhangi bir enstitüte, her hangi bir akademisyenin üzerine çalıştığı (çok bilinmese de) stratejik bir çalışmanın içeriği,
- İstihbarat örgütlerinin hangi şirketleri hangi projeler için desteklediği,
- Irak, Suriye, Somali gibi ülkelerdeki potansiyel yada keşfedilmiş kaynakların nasıl paylaşılarak, üretime kazandırılacağı ve bu kazançlar ile askeri operasyonların nasıl finanse edilebileceği,
- Türkiye’de hangi alandaki enerji teknolojilerinin, hangi koşullarda geliştirilerek, hangi coğrafyalara ihraç edilebileceği,
- Şanghay İşbirliği Örgütü Enerji Klübü başkanlığını nasıl daha aktif kullanarak ilgili ülkelerde etkinliğini arttırabileceği,
- Türkmen gazını Rusya üzerinden nasıl Avrupa piyasalarına satabileceği gibi geniş bir alanı kapsayan birçok konu önemli hale gelecektir.
Yani Türkiye’nin enerji güvenliği tanımlaması ve bu tanım neticesinde ortaya koyacağı politik yaklaşımlar kapsamında neredeyse bir devrim niteliğinde değişiklikler yapması gerekmektedir. Bu değişikliklerin yapılarak uygulamaya geçirilmesi için tabiki yetişmiş insan gücü, finansal ve teknolojik kabiliyetler, siyasi ve ekonomik istikrar gibi bir çok ihtiyacın da sağlanmış olması elzemdir. Fakat böyle bir tanımsal değişikliğin dahi, Türkiye’nin enerji vizyonu ve bununla birlikte yeniden dizayn edilecek geleceği üzerinde büyük etkileri olacaktır. Diğer bir ifade ile ortaya koyulacak bu yeni vizyon ile Türkiye enerji alanında da ihtiyaç duyduğu ilgili dinamikleri daha hızlı elde etmeye başlayacaktır.
***
Türkiye’nin yeni küresel hedeflerini destekleyebilecek ve bu kapsamda çok daha geniş bir coğrafya ve hatta bütün dünyayı ilgi alanı içerisine alan bir enerji vizyonu ortaya koyduktan sonra, sıra ihtiyaç duyulan diğer nitelikleri elde edebilmek için, enerji alanında başarılı uluslararası hamleler yapabilecek güçlü kurumlara sahip olmaya gelecektir.
Unutulmamalıdır ki, enerjinin küresel politikalar nezdinde önemli etmenlerden biri olduğu dikkate alınırsa; büyük hedefleri olan ülkelerin farklı amaçlar için de kullanabileceği, enerji alanında faaliyet gösteren güçlü ve başarılı kurumlara sahip olması çok önemlidir.
Hatta öyle ki, enerji kaynakları açısından zengin olan birçok ülkede, bir enerji şirketi ile var olmak, bir büyükelçilik ile var olmaktan dahi daha etkili ve yerindedir.
Çünkü dünya üzerindeki enerji kaynakları açısından zengin ülkelerin çoğunda;
- Kurumsallaşmamış devlet sistemi,
- Kural dışı, gayri resmi ve esnek / hızlı karar alma ile yakalanabilecek fırsatlar ve imkanlar,
- Enerji ihracatına bağlı ekonomi,
- Doğal olarak, bu ihracata bağlı siyasi hedefler ve politikalar bulunmaktadır.
Yani böylesi bir ülkede vize verme, resepsiyon tertipleme, gelen küçük çaplı (çoğu gıda veya inşaat sektöründen) yatırımcılara yol gösterme dışında bir işlevi bulunmayan büyükelçiliklere nazaran,
- Ülkenin can damarı olan enerji alanında faaliyet gösteren,
- Bu sayede ülkenin siyasetine, ekonomisine, askeri stratejilerine kadar geniş bir alandaki tüm gelişmelere yön veren enerji alanındaki her hamleyi takip eden,
- Bu hamlelere işin içinde olması hasebiyle yön vermeye çalışabilen,
- Bu sayede farklı gayri resmi pazarlık ve müzakerelere de girebilen,
- En zor ve riskli lokasyonlarda dahi varlık gösterebilen,
- Bu varlığı gösterirken, sosyal yardımlaşma ve güvenlik gerekçeleri adı altında her türlü istihbarat ve misyonerlik faaliyetlerini yürütebilen,
- Toplumsal sinir uçları ile sürekli temasta kalabilen,
- Tüm bunları yaparken de, gayri resmi hamlelerine sürekli ticari bir kılıf bulabilen,
- Ayrıca girdiği her alanda büyük karlar elde edebilen,
- Bağlı bulunduğu devlet tarafından görevlendirilecek her özel nitelikli personeli danışman kimliği ile rahatlıkla istihdam edebilen,
- Ülkenin ilgili bölgedeki hedefleri için kolaylıkla örtülü bütçeler ayırabilen,
- Aynı koşullarda faaliyet gösteren rakipleri ile aynı şartlarda mücadele edebilen
- Güçlü enerji kurumları ve şirketlerine sahip olmak bir devlet için çok daha fazla öneme haizdir.
Özellikle bu devlet; cihanşumul hedefleri olan, medeniyet coğrafyasında etkin olmak isteyen ve neredeyse bütün medeniyet coğrafyası (dünya hidrokarbon enerji kaynaklarının neredeyse %50’si ile) enerji kaynakları açısından zengin ülkelerden oluşan Türkiye ise konu çok daha önemli bir noktaya gelmektedir.
Kısacası Türkiye’nin medeniyet coğrafyasında etkin olmasının anahtarı da enerjidir. Ve bunun için ihtiyacı olan; ortaya koyduğu yeni vizyonu ve enerji güvenliği tanımlamalarından sonra, kendisini uluslararası arenada temsil edebilecek (kamu/özel) güçlü kurumlara sahip olmaktır.
Aksi halde Suudi Arabistan’a, Katar’a, Kuveyt’e, Türkmenistan’a, Kazakistan’a ve diğer ilgili kardeş ülkelere yapılan üst düzey resmi ziyaretlerde enerji yerine inşaat şirketlerini takdim etmek etki alanını genişletmeyecek ve ülkenin enerji alanındaki bağımlılığına bir çözüm üretmediği gibi yeni enerji vizyonuna da katkı sağlamayacaktır.
***
Küresel alanda etkili olan bütün büyük devletler, ilgili coğrafyalarda öncelikle enerji alanında faaliyet gösteren kurumları ile varlık göstermekte ve dengeleri lehlerine yönlendirebilmektedirler. Hatta bu kapsamda bölgesel olarak istedikleri algıyı da oluşturabilmektedirler.
Tüm bunların yanı sıra da yerine göre ülke politikaları ile çelişen ticari hamlelerin dahi içerisinde yer alarak, daha farklı bir hareket kabiliyeti dahi kazanabilmektedirler.
Şöyle ki,
- bir ABD’li şirketin ya da Avrupa’lı şirketin Rusya’da gaz üretmesi,
- bir Rus şirketin AB’nin enerji çeşitliliğine katkı sağlayacak projelerde yer alması,
- ülkenin sözde savaş halinde olduğu terörist gruplar ile yine aynı ülkenin petrol şirketlerinin ticaret yapıyor olması gibi örnekler çelişkinin ardındaki farklı hesapların varlığını göstermektedir.
Bahsi geçen ticari hamlelerin çoğunluğunun ekonomik olmasının yanı sıra, ilgili ülkeler bu tarz şirketleri ile yerine göre düşmanının dahi hamlelerini daha iyi analiz etme ve rakipleri arasında da varlık gösterme şansı elde edebilmiştir.
Hatta öyle ki, bazı petrol şirketlerinin hamle ve söylemleri ile ilgili ülkeler hiç bir siyasi manevra yapmadan, algı yönetimi ve çift taraflı stratejiler gerçekleştirebilmiştir.
Güncel bir gelişme olarak; Rus Rosneft’in Kuzey Irak’taki yatırım planları ile ilgili açıklamalarının, sanki referanduma Rusya destek veriyormuş gibi algılanmasına sebebiyet vermesi de bahsedilen örneklerden bir tanesidir.
Bunlar gibi Türkiye de; Kuzey Irak’ta, Kuzey Suriye’de, Arakan’da, Suudi Arabistan’da, Mısır’da, İsrail’de, İran’da, Rusya’da, ABD’de, Somali’de, Lübnan’da, Kuzey Denizi’nde gerçekten etkin olarak enerji sektöründe faaliyet gösteren kurumlara sahip olsaydı muhakkak ki dengeleri lehine çevirebilmek için çok daha farklı yeni imkanlar elde edebilecekti!
Sonuç olarak, cihanşümul hedefleri olan Türkiye’nin enerji güvenliği tanımlamasını küresel hedefleri çerçevesinde revize ederek yeniden yorumlaması ve bunun hemen akabinde enerji alanında faaliyet gösteren çok sayıda güçlü kuruma sahip olma yolunda girişimlerde bulunması gerekmektedir.
Bu girişimler, Türkiye’nin parlak geleceği için çok önemlidir.
*”Bu yazı Enerji Panorama dergisinin Kasım 2017 tarihli sayısı için özel hazırlanmış ve yayınlanmıştır. Yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Türkiye Enerji Vakfı’na aittir. Tekrar yayınlanması halinde kaynak gösterilerek bu sayfaya aktif bağlantı sağlanması zorunludur.”