Dünya enerji sektörü 2015 yılı boyunca etkileri önümüzdeki dönemde de devam edecek petrol fiyatları ve enerji güvenliği mücadeleleri gibi bir dizi gelişmeye sahne oldu.
Petrol fiyatlarında (Brent) varil başına 43 dolar seviyelerine kadar görülen düşüş, doğalgaz hatlarının gelecekte geçebileceği güzergahlar üzerinde yaşanan güç mücadeleleri, petrol arzının artırılarak yeni ya da yenilenebilir teknolojilerin gelişim hızlarının kesilmesi, enerjiyi silah olarak kullanan aktörlere yaptırımlar vasıtasıyla geri adım attırılmaya çalışılması gibi gelişmeler 2015’te enerji dünyasını şekillendirdi.
Enerjideki güçleri ile uluslararası alanda politika belirleyici olan Rusya ve Suudi Arabistan ile enerji ithalatçısı Avrupa arasındaki bölgede yer alan Türkiye ise bölgesindeki istikrarsızlıklardan uzak durup, zaman içerisinde oluşan ve oluşabilecek enerji işbirlikleri ile ekonomisini güçlendirip bölgesel bir enerji merkezi olma yolunda ilerliyor.
Enerji Panaroma olarak, geçtiğimiz yıl enerjide Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada yaşanan gelişmeleri, bu gelişmelerin uluslararası alanda ne gibi değişiklere sahne olduğunu ve önümüzdeki dönemde ortaya çıkabilecek bazı süreçleri tekrar gözden geçirdik.
– Rusya’nın Kırımı ilhakı ile girilen dönem
Rusya’nın Kırım’ı ilhakı sonrasında batının aldığı tavır ve birden fazla sebebi olan petrol fiyatlarındaki düşüşün Rusya’ya uygulanan yaptırımlarla aynı zamana denk gelmesi (!) Rusya ekonomisini yadsınamaz boyutlarda etkiledi.
Rusya’nın Avrupa Birliği ile bir süredir karşılıklı etki rekabetine giriştiği Ukrayna’da Kırım’ı ilhak etmeye kadar giden eylemlerinin sebepleri sıralamak gerekirse, AB etkisine girmeye başlayan doğu Avrupa ülkelerine göz dağı verilmesi, Karadeniz’deki hakimiyet alanı genişletilerek gelecekte bu bölgeden geçebilecek enerji hatlarında hakim duruma geçme ve güneyinden geçerek kendisine alternatif olabilecek enerji hatlarının başlamadan bitmesini sağlama gibi nedenler öne çıkmaktadır.
Ancak, Rusya’nın Çin ile geçtiğimiz yıl imzaladığı büyük enerji anlaşmalarını uygulamaya koyması, yakın dönemde Almanya ile kuzey akımı 2 boru hattının inşası konusunda anlaşması, yaptırımlar sonrasında tekrar petrol ve doğalgaz pazarlarına girmeye hazırlanan İran ile yakın ilişkileri ve son olarak da Suriye’de ilk elden giriştiği askeri operasyonlar nedeniyle, Rusya’nın kendisine uygulanan yaptırımlardan kısa vadede oyun değiştirici anlamda etkilenmediği de bir gerçek.
Batılı ülkelerden bazılarının Rusya’yı köşeye sıkıştırmak yerine elini güçlendirecek ikili anlaşmalara imza atmaları ise yaptırımların 2015’te istenen etkiyi yaratmamasına neden oldu.
Avrupa’nın enerji güvenliği düşünüldüğünde, önümüzdeki dönemde benzer bir politikanın devamı halinde, Ukrayna ve Suriye’de alternatif güzergahları kontrol altına almış bir Rusya geçmiştekinden daha kuvvetli hale gelebilir. Ayrıca batılı ülkeler tekrar yeni bir yaptırım kampanyası başlatmak istediklerinde düşük petrol fiyatı desteğini bulamayabilirler.– Suudi Arabistan’ın petrol fiyatlarındaki etkisi ve sonuçları
Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü ya da kısaca OPEC ülkeleri arasında başat konuma sahip Suudi Arabistan düşük petrol fiyatı enstrümanını kullanarak uluslararası ekonomi politikteki gücünü bir kez daha göstermiş oldu.
1945 yılının 14 Şubat’ında Suudi Kralı Abdülaziz ibn Suud ile Amerikan Başkanı Roosevelt’in USS Quincy Gemisi’ndeki görüşmesinden bu yana ABD ile eşgüdüm içerisinde politikalar yürüten Suudi Arabistan, OPEC üzerinde de ciddi bir hakimiyet kurmuş durumda ve arz miktarını kendi isteği doğrusunda yönlendirmeyi başarıyor.
Ancak Suudiler ABD ile her ne kadar eşgüdüm içinde hareket etse de, ABD’deki kaya petrolü üreticilerinin karlarını, düşük petrol fiyatları ile azaltmayı ve bunları satın alarak burada kaybettikleri pazar paylarını tekrar kazanmayı planlıyorlar.
Ortadoğuda Suudi Arabistan’ın İran ile giriştiği mezhepsel rekabet açısından bakıldığında ise yaptırımların kalkmasının ardından zaten arz fazlası olan ve yüksek karlar elde edilemeyen petrol piyasasına İran’ın tekrar girişinin çok da haşmetli olamayacağı görülüyor.
Suudi Arabistan’ın düşük petrol fiyatı siyaseti Rusya’nın gelirlerinin düşmesine neden olması açısından da batılı ülkelerin yaptırım kararları ile uyumlu, zira Rusya dış ticaret gelirinin yüzde 70’ini petrol ve doğalgazdan elde ediyor ve düşük petrol fiyatları da bu gelirin düşmesinde doğal olarak etkili oldu.
Sonuç olarak, Suudi Arabistan bu siyaseti ile döviz rezervlerinin tamamını harcamak ve tahvil piyasalarında yüzde 20’lik bir bütçe açığı yaşamak zorunda kalsa da uzun vadede ciddi kazanımlar elde edecek gibi görünüyor.
– AB enerji arzının çeşitlendirilmesi ve Türkiye
Ukrayna krizi ile doğalgaz arz güvenliğinin tehlikeye girebileceğini bir kez daha gören AB, Rusya’ya alternatif olabilecek bir arz çeşitliliği sağlamak için Türkiye üzerinden gelebilecek doğalgaz projelerine destek veriyor. Nabucco projesinin iptali sonrasında Trans Anatolian Pipeline (TANAP) ve devamında Trans Adriatic Pipeline (TAP) projeleri de bu çeşitliliği sağlayacak projeler arasında.
2018 yılında bitirilmesi planlanan TANAP’ın 16 milyar metreküplük kapasitesinin Azeri gazına ek olarak gelecekte İran, Türkmenistan, Irak ve Doğu Akdeniz’den gelebilecek doğalgaz girişleri ile artırılabilmesi teoride mümkün olsa da bu konunun pratikte uygulanabilirliği önümüzdeki dönemde tartışılan konulardan biri olacağa benziyor.
Ancak Avrupa’nın en büyük doğalgaz sağlayıcısı Rusya, gerek Ukrayna krizinde gerekse Suriye’de “sert güç” kullanarak giriştiği aksiyonlarla tüm alternatif yolları kapatmayı bir hayatta kalma mücadelesi olarak görüyor ve son aylarda savunma hattını Suriye’ye kadar taşıyor.
Doğu Akdeniz’de ise İsrail, Güney Kıbrıs ve Mısır arasındaki bölgede keşfedilen doğalgaz kaynakları ile ilgili olarak birçok uzman bu kaynaklardan en iyi istifade edilebilecek yolun, boru hatları ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderilmesi olduğu görüşünde birleşiyor. Ancak, bu ülkelerden herbirinin Türkiye ile olan ilişkilerinde yaşanan krizler düşünüldüğünde, sürpriz olmaması durumunda yakın zamanda bir işbirliği ufukta görünmüyor.
Bölgedeki ülkeler de gerek kendi aralarında gerek de yerli ve yabancı enerji şirketlerinin ilişkileri ile bu kaynakları değerlendirmeye çalışıyorlar. Son olarak 25 Kasım 2015 tarihinde İsrail’in Leviathan isimli gaz sahasında çalışan şirketler ile Mısır’ın Dolphinus şirketi mevcut boru hatları üzerinden, Mısır’daki tüketicilere 4 milyar metreküp kapasiteli bir taşıma için bağlayıcı olmayan bir gaz anlaşması (LOI) imzaladıklarını duyurdular.
TANAP gibi Avrupa doğalgaz arzını güvenli ya da çeşitlendirilmiş hale getirebilecek projeler açısından bakıldığında en büyük sorun İran ya da Katar gibi büyük doğalgaz kaynaklarına sahip ülkelerin bu projelere dahil edilmesindeki zorluk olarak kendisini gösteriyor.
Dünya’nın 3. Büyük gaz tedarikçisi olan Katar’a ait gazın, Suudi Arabistan, Ürdün, ve Suriye üzerinden taşınması ise Suriye’deki durum nedeniyle yakın gelecekte mümkün gözükmemekte. Bu durum batılı ülkelerin dünyanın en büyük ikinci doğalgaz rezervlerine sahip İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılması için nükleer görüşmeleri sonuçlandırması kararında etkili olmuş olabilir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde İran ve Türkiye arasındaki tahkimin de sonuçlanmasının ardından, TANAP’a İran gazının bağlanması ile ilgili bir gelişme düşük de olsa ihtimal dahilinde gözüküyor.
Türkiye’ye en yakın kaynaklara sahip olan Kuzey Irak’ta çalışan şirketlerin sağlayabileceği doğalgaz ise özellikle Türkiye piyasası açısından yakın dönemde etkili olabileceği sinyalleri veriyor. Son olarak bölgede çalışan Genel Energy’nin Başkanı Tony Hayward, Atlantik Konseyi Enerji Zirvesi’nde yaptığı açıklamada 2 yıl içinde gaz akışının başlayacağını ve 2020’de 20 milyar metreküplük gazın Türk piyasasına gireceğini belirtti.
– “Türk Akımı”: “Rakibi kendisine alternatif yaratarak zayıflatma”
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 2014 yılı Aralık ayındaki Türkiye ziyareti sırasında “müjdelediği” Güney Akım’ın iptali ve bu proje yerine Türkiye’nin Trakya’daki topraklarına ve buradan da Avrupa’ya ulaşacak doğalgaz boru hattı projesi ise, Rusya’nın kendisine alternatif oluşturmak için planlanan TANAP boru hattına ince bir strateji ile alternatif oluşturma hamlesi olarak görülebilir.
Nitekim hattan gelecek doğalgaz üzerinde Türkiye’nin ne kadar söz sahibi olacağı ya da sadece bir transit ülke durumunda mı olacağı kesinlik kazanmadı. Bu durumda gerek Türkiye’nin egemenlik hakları gerek de gelecekte kazanabileceği “hub” olma ideallerine zarar verebilme ihtimali varlığını sürdürüyor.
Projenin aynı zamanda Avrupa Birliği düzenlemeleri gereği Bulgaristan üzerinden gaz arzı yapamayan Rusya’nın bir proxy ya da aracıya olan ihtiyacıyla da şekillendiği bilinen bir gerçek.
Sonuç olarak Türk tarafı ile yürütülen müzakereler sonrasında bu projenin zamanla zayıfladığı, ilk başta 63 milyar metreküp kapasiteye sahip 4 hat olarak düşünülürken önce 2 hatta sonrasında da yaklaşık olarak Türkiye’nin batı hattından aldığı doğalgaz miktarına denk gelecek tek bir hatta kadar düşürülebileceği duyuruldu. Yeni Türk hükümeti bu projenin ne düzeyde hayata geçirileceğini önümüzdeki dönemde değerlendirecek ve karar verecek.
– Avrupa “Enerji Birliği” sahneye çıkıyor
Orta ve Yakın Doğu’da tüm bu mücadeleler devam ederken Enerji güvenliğini sağlamak isteyen Avrupa Birliği ise Enerji Birliği’ni kurarak önümüzdeki dönemde doğalgazın tüm üye ülkelere tek fiyattan satılmasını sağlamaya ve enerji politikasını tek merkezden yönetmeye çalışacak.
Başlangıçta bir kömür ve çelik birliği olarak kurulan birlik tüm endüstrisini ayakta tutmak için kullandığı enerjinin yaklaşık yüzde 53’ünü ithal ediyor ve bu konuda bir birliğe sahip olmanın gerekliliğini 2007’deki Lizbon anlaşması ile ortaya koydu.
Bu kapsamda Avrupa Komisyonu son olarak 18 Kasım 2015’de 1’inci Enerji Birliği Raporu’nu (The first state of the Energy Union Report) yayımladı ve bu yılın başından itibaren atılan adımları sıraladı.
Raporda sözlerine yer verilen AB Komisyonu İklim ve Enerjiden Sorumlu Üyesi Miguel Arias Canete “Avrupa Enerji Birliği şekillenmeye başladı” derken, AB’nin Enerji Birliği’nden Sorumlu AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Maros Sefcoviç ise, “AB’nin geçtiğimiz dönemde karşılaştığı zorluklar önümüzdeki dönemde de devam edecek” diyerek özellikle enerji güvenliği anlamında yaşanan sıkıntıların devam edeceğine dikkati çekti.
Raporda, 2015 yılında yaşanan Rusya ve Ukrayna arasında devam eden tansiyon, tüm dünyada enerji piyasalarını etkileyen düşük petrol fiyatları, Rusya tarafından açıklanan yeni doğalgaz hatlarının yapılacağının duyurulması, İran ile varılan nükleer anlaşmanın açtığı yeni perspektifler gibi durumların 2015 yılını şekillendirdiğine vurgu yapıldı.
– Potansiyel rotalar üzerinde bulunan Türkiye
Düşük petrol fiyatları, Rusya, İran, Nijerya ve Venezuela gibi ekonomilerini enerji gelirlerine bağlayan bazı ülkelerin 2015 yılındaki kabusu haline gelirken, Çin, Japonya, Türkiye ve birçok Avrupa Birliği üyesi ülke gibi enerji ithalatı faturası kabarık ülkelerin ekonomilerinde rahatlamaya neden oldu. Petrol fiyatlarının yakın dönemde tekrar yükselmeyeceği beklentisi de birçok aktör tarafından seslendirildi.
Orta ve Uzun vadede Rusya, Suudi Arabistan ve Avrupa Birliği arasında kalan bölgede enerji mücadelelerinin devam edeceği aşikarken, Rusya’nın pazarlarına alternatif oluşturabilecek Suriye gibi güzergahlarda, hakim duruma gelebilmek ya da başka bir hakim durum oluşmasını engelleyecek operasyonlarına devam etmesi doğal olarak karşılanabilir.
Bölgesindeki dengesizliklerden kontrollü bir şekilde uzak durması durumunda Türkiye’nin, jeopolitik ve uluslararası ekonominin özellikle enerji alanında getirebileceği stratejik faydalara ulaşabilmesi mümkün gözüküyor.
Rusya açısından bakıldığında Suriye’de yürüttüğü operasyonların ekonomik harcamalarını ne kadar sürdürebileceği bir soru işareti olarak dururken bu bölgede başarısızlığa doğru sürüklenmesi durumunda saldırganlaşması çok şaşırtıcı olmayacaktır. Sovyetlerin Afganistan’da yaşadığı tecrübeyi dikkate almaması durumunda Rusya tekrar ekonomik sorunlara ve iç karışıklıklara sürüklenebilir.
Türkiye, böyle bir durumda oluşabilecek saldırganlığı kendinden uzak tutmayı ve uluslararası işbirliği ile Suriye’deki istikrarsızlığa barışçıl bir şekilde son verebilmeyi başarabilirse, bölgede problem çözücü olduğunu ve enerji hatları üzerinde kimin söz sahibi olması gerektiğini kanıtlamış olacaktır.
Avrupa enerji arz güvenliğinin sağlanmasında İran doğalgazının TANAP’a dahil edilmesi ihtimalinin doğması durumunda ise Suudi Arabistan’ın böyle bir gelişmeye muhalefet etmesi ihtimali de 2016 ve sonrası dönemde karşılaşılabilecek gelişmeler arasında yer alabilir.
–
“This article was published in Turkish”
Dünya enerji sektörü 2015 yılı boyunca etkileri önümüzdeki dönemde de devam edecek petrol fiyatları ve enerji güvenliği mücadeleleri gibi bir dizi gelişmeye sahne oldu.
Petrol fiyatlarında (Brent) varil başına 43 dolar seviyelerine kadar görülen düşüş, doğalgaz hatlarının gelecekte geçebileceği güzergahlar üzerinde yaşanan güç mücadeleleri, petrol arzının artırılarak yeni ya da yenilenebilir teknolojilerin gelişim hızlarının kesilmesi, enerjiyi silah olarak kullanan aktörlere yaptırımlar vasıtasıyla geri adım attırılmaya çalışılması gibi gelişmeler 2015’te enerji dünyasını şekillendirdi.
Enerjideki güçleri ile uluslararası alanda politika belirleyici olan Rusya ve Suudi Arabistan ile enerji ithalatçısı Avrupa arasındaki bölgede yer alan Türkiye ise bölgesindeki istikrarsızlıklardan uzak durup, zaman içerisinde oluşan ve oluşabilecek enerji işbirlikleri ile ekonomisini güçlendirip bölgesel bir enerji merkezi olma yolunda ilerliyor.
Enerji Panaroma olarak, geçtiğimiz yıl enerjide Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada yaşanan gelişmeleri, bu gelişmelerin uluslararası alanda ne gibi değişiklere sahne olduğunu ve önümüzdeki dönemde ortaya çıkabilecek bazı süreçleri tekrar gözden geçirdik.
– Rusya’nın Kırımı ilhakı ile girilen dönem
Rusya’nın Kırım’ı ilhakı sonrasında batının aldığı tavır ve birden fazla sebebi olan petrol fiyatlarındaki düşüşün Rusya’ya uygulanan yaptırımlarla aynı zamana denk gelmesi (!) Rusya ekonomisini yadsınamaz boyutlarda etkiledi.
Rusya’nın Avrupa Birliği ile bir süredir karşılıklı etki rekabetine giriştiği Ukrayna’da Kırım’ı ilhak etmeye kadar giden eylemlerinin sebepleri sıralamak gerekirse, AB etkisine girmeye başlayan doğu Avrupa ülkelerine göz dağı verilmesi, Karadeniz’deki hakimiyet alanı genişletilerek gelecekte bu bölgeden geçebilecek enerji hatlarında hakim duruma geçme ve güneyinden geçerek kendisine alternatif olabilecek enerji hatlarının başlamadan bitmesini sağlama gibi nedenler öne çıkmaktadır.
Ancak, Rusya’nın Çin ile geçtiğimiz yıl imzaladığı büyük enerji anlaşmalarını uygulamaya koyması, yakın dönemde Almanya ile kuzey akımı 2 boru hattının inşası konusunda anlaşması, yaptırımlar sonrasında tekrar petrol ve doğalgaz pazarlarına girmeye hazırlanan İran ile yakın ilişkileri ve son olarak da Suriye’de ilk elden giriştiği askeri operasyonlar nedeniyle, Rusya’nın kendisine uygulanan yaptırımlardan kısa vadede oyun değiştirici anlamda etkilenmediği de bir gerçek.
Batılı ülkelerden bazılarının Rusya’yı köşeye sıkıştırmak yerine elini güçlendirecek ikili anlaşmalara imza atmaları ise yaptırımların 2015’te istenen etkiyi yaratmamasına neden oldu.
Avrupa’nın enerji güvenliği düşünüldüğünde, önümüzdeki dönemde benzer bir politikanın devamı halinde, Ukrayna ve Suriye’de alternatif güzergahları kontrol altına almış bir Rusya geçmiştekinden daha kuvvetli hale gelebilir. Ayrıca batılı ülkeler tekrar yeni bir yaptırım kampanyası başlatmak istediklerinde düşük petrol fiyatı desteğini bulamayabilirler.
– Suudi Arabistan’ın petrol fiyatlarındaki etkisi ve sonuçları
Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü ya da kısaca OPEC ülkeleri arasında başat konuma sahip Suudi Arabistan düşük petrol fiyatı enstrümanını kullanarak uluslararası ekonomi politikteki gücünü bir kez daha göstermiş oldu.
1945 yılının 14 Şubat’ında Suudi Kralı Abdülaziz ibn Suud ile Amerikan Başkanı Roosevelt’in USS Quincy Gemisi’ndeki görüşmesinden bu yana ABD ile eşgüdüm içerisinde politikalar yürüten Suudi Arabistan, OPEC üzerinde de ciddi bir hakimiyet kurmuş durumda ve arz miktarını kendi isteği doğrusunda yönlendirmeyi başarıyor.
Ancak Suudiler ABD ile her ne kadar eşgüdüm içinde hareket etse de, ABD’deki kaya petrolü üreticilerinin karlarını, düşük petrol fiyatları ile azaltmayı ve bunları satın alarak burada kaybettikleri pazar paylarını tekrar kazanmayı planlıyorlar.
Ortadoğuda Suudi Arabistan’ın İran ile giriştiği mezhepsel rekabet açısından bakıldığında ise yaptırımların kalkmasının ardından zaten arz fazlası olan ve yüksek karlar elde edilemeyen petrol piyasasına İran’ın tekrar girişinin çok da haşmetli olamayacağı görülüyor.
Suudi Arabistan’ın düşük petrol fiyatı siyaseti Rusya’nın gelirlerinin düşmesine neden olması açısından da batılı ülkelerin yaptırım kararları ile uyumlu, zira Rusya dış ticaret gelirinin yüzde 70’ini petrol ve doğalgazdan elde ediyor ve düşük petrol fiyatları da bu gelirin düşmesinde doğal olarak etkili oldu.
Sonuç olarak, Suudi Arabistan bu siyaseti ile döviz rezervlerinin tamamını harcamak ve tahvil piyasalarında yüzde 20’lik bir bütçe açığı yaşamak zorunda kalsa da uzun vadede ciddi kazanımlar elde edecek gibi görünüyor.
– AB enerji arzının çeşitlendirilmesi ve Türkiye
Ukrayna krizi ile doğalgaz arz güvenliğinin tehlikeye girebileceğini bir kez daha gören AB, Rusya’ya alternatif olabilecek bir arz çeşitliliği sağlamak için Türkiye üzerinden gelebilecek doğalgaz projelerine destek veriyor. Nabucco projesinin iptali sonrasında Trans Anatolian Pipeline (TANAP) ve devamında Trans Adriatic Pipeline (TAP) projeleri de bu çeşitliliği sağlayacak projeler arasında.
2018 yılında bitirilmesi planlanan TANAP’ın 16 milyar metreküplük kapasitesinin Azeri gazına ek olarak gelecekte İran, Türkmenistan, Irak ve Doğu Akdeniz’den gelebilecek doğalgaz girişleri ile artırılabilmesi teoride mümkün olsa da bu konunun pratikte uygulanabilirliği önümüzdeki dönemde tartışılan konulardan biri olacağa benziyor.
Ancak Avrupa’nın en büyük doğalgaz sağlayıcısı Rusya, gerek Ukrayna krizinde gerekse Suriye’de “sert güç” kullanarak giriştiği aksiyonlarla tüm alternatif yolları kapatmayı bir hayatta kalma mücadelesi olarak görüyor ve son aylarda savunma hattını Suriye’ye kadar taşıyor.
Doğu Akdeniz’de ise İsrail, Güney Kıbrıs ve Mısır arasındaki bölgede keşfedilen doğalgaz kaynakları ile ilgili olarak birçok uzman bu kaynaklardan en iyi istifade edilebilecek yolun, boru hatları ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderilmesi olduğu görüşünde birleşiyor. Ancak, bu ülkelerden herbirinin Türkiye ile olan ilişkilerinde yaşanan krizler düşünüldüğünde, sürpriz olmaması durumunda yakın zamanda bir işbirliği ufukta görünmüyor.
Bölgedeki ülkeler de gerek kendi aralarında gerek de yerli ve yabancı enerji şirketlerinin ilişkileri ile bu kaynakları değerlendirmeye çalışıyorlar. Son olarak 25 Kasım 2015 tarihinde İsrail’in Leviathan isimli gaz sahasında çalışan şirketler ile Mısır’ın Dolphinus şirketi mevcut boru hatları üzerinden, Mısır’daki tüketicilere 4 milyar metreküp kapasiteli bir taşıma için bağlayıcı olmayan bir gaz anlaşması (LOI) imzaladıklarını duyurdular.
TANAP gibi Avrupa doğalgaz arzını güvenli ya da çeşitlendirilmiş hale getirebilecek projeler açısından bakıldığında en büyük sorun İran ya da Katar gibi büyük doğalgaz kaynaklarına sahip ülkelerin bu projelere dahil edilmesindeki zorluk olarak kendisini gösteriyor.
Dünya’nın 3. Büyük gaz tedarikçisi olan Katar’a ait gazın, Suudi Arabistan, Ürdün, ve Suriye üzerinden taşınması ise Suriye’deki durum nedeniyle yakın gelecekte mümkün gözükmemekte. Bu durum batılı ülkelerin dünyanın en büyük ikinci doğalgaz rezervlerine sahip İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılması için nükleer görüşmeleri sonuçlandırması kararında etkili olmuş olabilir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde İran ve Türkiye arasındaki tahkimin de sonuçlanmasının ardından, TANAP’a İran gazının bağlanması ile ilgili bir gelişme düşük de olsa ihtimal dahilinde gözüküyor.
Türkiye’ye en yakın kaynaklara sahip olan Kuzey Irak’ta çalışan şirketlerin sağlayabileceği doğalgaz ise özellikle Türkiye piyasası açısından yakın dönemde etkili olabileceği sinyalleri veriyor. Son olarak bölgede çalışan Genel Energy’nin Başkanı Tony Hayward, Atlantik Konseyi Enerji Zirvesi’nde yaptığı açıklamada 2 yıl içinde gaz akışının başlayacağını ve 2020’de 20 milyar metreküplük gazın Türk piyasasına gireceğini belirtti.
– “Türk Akımı”: “Rakibi kendisine alternatif yaratarak zayıflatma”
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 2014 yılı Aralık ayındaki Türkiye ziyareti sırasında “müjdelediği” Güney Akım’ın iptali ve bu proje yerine Türkiye’nin Trakya’daki topraklarına ve buradan da Avrupa’ya ulaşacak doğalgaz boru hattı projesi ise, Rusya’nın kendisine alternatif oluşturmak için planlanan TANAP boru hattına ince bir strateji ile alternatif oluşturma hamlesi olarak görülebilir.
Nitekim hattan gelecek doğalgaz üzerinde Türkiye’nin ne kadar söz sahibi olacağı ya da sadece bir transit ülke durumunda mı olacağı kesinlik kazanmadı. Bu durumda gerek Türkiye’nin egemenlik hakları gerek de gelecekte kazanabileceği “hub” olma ideallerine zarar verebilme ihtimali varlığını sürdürüyor.
Projenin aynı zamanda Avrupa Birliği düzenlemeleri gereği Bulgaristan üzerinden gaz arzı yapamayan Rusya’nın bir proxy ya da aracıya olan ihtiyacıyla da şekillendiği bilinen bir gerçek.
Sonuç olarak Türk tarafı ile yürütülen müzakereler sonrasında bu projenin zamanla zayıfladığı, ilk başta 63 milyar metreküp kapasiteye sahip 4 hat olarak düşünülürken önce 2 hatta sonrasında da yaklaşık olarak Türkiye’nin batı hattından aldığı doğalgaz miktarına denk gelecek tek bir hatta kadar düşürülebileceği duyuruldu. Yeni Türk hükümeti bu projenin ne düzeyde hayata geçirileceğini önümüzdeki dönemde değerlendirecek ve karar verecek.
– Avrupa “Enerji Birliği” sahneye çıkıyor
Orta ve Yakın Doğu’da tüm bu mücadeleler devam ederken Enerji güvenliğini sağlamak isteyen Avrupa Birliği ise Enerji Birliği’ni kurarak önümüzdeki dönemde doğalgazın tüm üye ülkelere tek fiyattan satılmasını sağlamaya ve enerji politikasını tek merkezden yönetmeye çalışacak.
Başlangıçta bir kömür ve çelik birliği olarak kurulan birlik tüm endüstrisini ayakta tutmak için kullandığı enerjinin yaklaşık yüzde 53’ünü ithal ediyor ve bu konuda bir birliğe sahip olmanın gerekliliğini 2007’deki Lizbon anlaşması ile ortaya koydu.
Bu kapsamda Avrupa Komisyonu son olarak 18 Kasım 2015’de 1’inci Enerji Birliği Raporu’nu (The first state of the Energy Union Report) yayımladı ve bu yılın başından itibaren atılan adımları sıraladı.
Raporda sözlerine yer verilen AB Komisyonu İklim ve Enerjiden Sorumlu Üyesi Miguel Arias Canete “Avrupa Enerji Birliği şekillenmeye başladı” derken, AB’nin Enerji Birliği’nden Sorumlu AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Maros Sefcoviç ise, “AB’nin geçtiğimiz dönemde karşılaştığı zorluklar önümüzdeki dönemde de devam edecek” diyerek özellikle enerji güvenliği anlamında yaşanan sıkıntıların devam edeceğine dikkati çekti.
Raporda, 2015 yılında yaşanan Rusya ve Ukrayna arasında devam eden tansiyon, tüm dünyada enerji piyasalarını etkileyen düşük petrol fiyatları, Rusya tarafından açıklanan yeni doğalgaz hatlarının yapılacağının duyurulması, İran ile varılan nükleer anlaşmanın açtığı yeni perspektifler gibi durumların 2015 yılını şekillendirdiğine vurgu yapıldı.
– Potansiyel rotalar üzerinde bulunan Türkiye
Düşük petrol fiyatları, Rusya, İran, Nijerya ve Venezuela gibi ekonomilerini enerji gelirlerine bağlayan bazı ülkelerin 2015 yılındaki kabusu haline gelirken, Çin, Japonya, Türkiye ve birçok Avrupa Birliği üyesi ülke gibi enerji ithalatı faturası kabarık ülkelerin ekonomilerinde rahatlamaya neden oldu. Petrol fiyatlarının yakın dönemde tekrar yükselmeyeceği beklentisi de birçok aktör tarafından seslendirildi.
Orta ve Uzun vadede Rusya, Suudi Arabistan ve Avrupa Birliği arasında kalan bölgede enerji mücadelelerinin devam edeceği aşikarken, Rusya’nın pazarlarına alternatif oluşturabilecek Suriye gibi güzergahlarda, hakim duruma gelebilmek ya da başka bir hakim durum oluşmasını engelleyecek operasyonlarına devam etmesi doğal olarak karşılanabilir.
Bölgesindeki dengesizliklerden kontrollü bir şekilde uzak durması durumunda Türkiye’nin, jeopolitik ve uluslararası ekonominin özellikle enerji alanında getirebileceği stratejik faydalara ulaşabilmesi mümkün gözüküyor.
Rusya açısından bakıldığında Suriye’de yürüttüğü operasyonların ekonomik harcamalarını ne kadar sürdürebileceği bir soru işareti olarak dururken bu bölgede başarısızlığa doğru sürüklenmesi durumunda saldırganlaşması çok şaşırtıcı olmayacaktır. Sovyetlerin Afganistan’da yaşadığı tecrübeyi dikkate almaması durumunda Rusya tekrar ekonomik sorunlara ve iç karışıklıklara sürüklenebilir.
Türkiye, böyle bir durumda oluşabilecek saldırganlığı kendinden uzak tutmayı ve uluslararası işbirliği ile Suriye’deki istikrarsızlığa barışçıl bir şekilde son verebilmeyi başarabilirse, bölgede problem çözücü olduğunu ve enerji hatları üzerinde kimin söz sahibi olması gerektiğini kanıtlamış olacaktır.
Avrupa enerji arz güvenliğinin sağlanmasında İran doğalgazının TANAP’a dahil edilmesi ihtimalinin doğması durumunda ise Suudi Arabistan’ın böyle bir gelişmeye muhalefet etmesi ihtimali de 2016 ve sonrası dönemde karşılaşılabilecek gelişmeler arasında yer alabilir.