Serhan ÜNAL
TENVA Araştırma Merkezi-Araştırmacı
Avrupa Birliği (AB) tarafından hazırlanan “Türkiye İlerleme Raporu 2014”, bir taraftan Türkiye’nin enerji alanındaki atılımını teyit ederken, bir taraftan da hala devam eden, nispeten küçük bazı sorunlara işaret etmekte.*
AB her yıl, aday ülkelerin birlik ile çeşitli alanlardaki uyum seviyelerini değerlendirdiği bir rapor yayınlamakta. Dış politika, ulaşım, ekonomi, adalet, eğitim ve çevre gibi birçok konunun değerlendirildiği raporların bir kısmı da enerji konusuna ayrılmakta. Bu yazıda ise, 2014 yılında Türkiye için yayınlanan ilerleme raporunun enerji konusundaki içeriği değerlendirilecek.
Türkiye için yayınlanan ilk rapor 1998 yılına ait olmakla birlikte, raporun içeriğinde, 1998 yılıyla aynı olan hemen hemen hiçbir şey yok. Bu aslında, Türkiye’nin ilerleme raporlarının enerji alanındaki tavsiye ve eleştirilerini dikkate aldığını ve enerji sektörünü AB ile uyumlu şekilde dönüştürebildiğini göstermesi bakımından sevindirici bir durum. İlk ilerleme raporlarından beri devam etmekte olan, enerji verimliliği gibi, bazı eleştiriler ise Türkiye’nin henüz AB standartlarının gerisinde olduğu alanların görülmesine yardımcı olmakta.
Raporun, Türk enerji sektörünü, enerji güvenliği, enerji piyasası, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği başlıklarında ele aldığı anlaşılmakta. Enerji güvenliği hususunda, güney gaz koridoru kapsamında değerlendirilen TANAP’taki ilerleme ve Irak’ın kuzeyinden 3.2 bcm doğalgaz ithaline yönelik gelişmeler övgüyle karşılanmakta. Benzer şekilde, Gürcistan ve Bulgaristan ile tamamlanan enterkonekte iletim hatları da takdir edilmekte ve Avrupa çapındaki bir enterkoneksiyon altyapısı için bu adımlar önemli görülmekte. Her ne kadar bu alanda herhangi bir sorun tespit edilmiş olmasa da, 2014-15 kış mevsiminde yaşanması muhtemel bazı arz sıkıntılarının, 2015 ilerleme raporuna bazı yansımaları olabileceği de gözden kaçırılmamalı.
Enerji piyasası açısından, yeni kanuni düzenlemeler ve yayınlanan uygulama tüzüklerinin piyasanın işleyişindeki bazı belirsizlikleri azaltmaya katkısı olduğu ifade edilmekte. Elektrikte serbest tüketici eşiğinin düşmesiyle %85 teorik market açıklığına ulaşan piyasanın, kısa vadede %100 açıklığa ulaşması beklentisi not edilmekte. Diğer taraftan, özelleştirmesi tamamlanan dağıtım şirketleriyle ilgili oluşan sıkıntıların, özellikle yüksek kayıp-kaçak oranı sıkıntısının, piyasanın düzgün işlemesinin önündeki en ciddi engel olduğu belirtilmekte. Üretim özelleştirmeleri hususunda ise, sürecin nispeten yavaş seyrettiğine yer verilmekte. Ancak bu durumun altındaki sebeplerden birinin, küresel finans piyasalarındaki artan borçlanma maliyetleri olduğunun vurgulanması, Türk enerji piyasasının Avrupalılaşması konusunda Türkiye’ye duyulan güvenin bir işareti. Bu güveni perçinleyen bir unsur olarak, enerji borsasının (EPİAŞ) kurulmasına yönelik atılan önemli adımlar göze çarpmakta. Fakat, piyasanın serbestleşmesi alanındaki en önemli sorunlardan birinin, fiyat mekanizmalarının halen tam olarak şeffaf ve maliyet temelli olmaması gösterilmekte ve Türkiye’de devletin, fiyat mekanizmalarını bir sübvansiyon ve siyaset aracı olarak kullanmaktan vazgeçmesinin gerekliliğine işaret edilmekte. Bu durum, “her ile doğalgaz” projesi ile birlikte düşünüldüğünde, enerji tarifelerinin bir sübvansiyon aracı olarak kullanılması konusunun önemi ve derinliği daha da belirginleşmekte.
Yenilenebilir enerji alanında, rüzgar santralleri için 3000 MW ve güneş santralleri için 600 MW kurulu gücün lisanslama sürecinin tamamlanması olumlu bir gelişme olarak belirtilirken, 2012’de %27 olan ve 2013’te %29’a çıkan elektrik üretimindeki yenilenebilir enerji payının artması, somut bir gösterge olarak övgüyle karşılanmakta. Bu oranların, birçok AB üyesi ülkeden bile yüksek olması, Türkiye’nin enerji alanındaki müzakere pozisyonunu güçlendirmeye devam etmekte olduğu yorumu yapılabilir. Raporda enerji verimliliği konusunda, Enerji Bakanlığı’nın idari kapasitesinin hızla artırılmasının ve kamu sektörünün enerji verimliliği projelerinde topluma ve ekonomiye önderlik etmesinin önemi vurgulanmakta. Türkiye’nin enerji verimliliği siyasetinin, AB Enerji Verimliliği Yönergesi ile uyumlu hale getirilip işlerlik kazandırılması gerektiği de not edilen diğer alanlar arasında.
Raporun enerji alanında genel olarak Türkiye’yi, enerji güvenliği, serbestleşme ve yenilenebilir enerji alanlarında birlik ile uyum içinde gördüğü, fakat enerji verimliliği başta olmak üzere, enerji fiyat mekanizmaları ve enerji bürokrasisinin idari kapasitesi gibi konularda bazı eksikliklere işaret edildiği söylenebilir. Zaten raporun son kesiminde de Türkiye’nin, enerji alanında AB ile yüksek uyum içerisinde olduğu ifade edilmekte. Bu noktalardan hareketle, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gibi AB üyesi bazı devletlerin, enerji fasılının müzakerelere açılmasını siyasi gerekçelerle veto etmekten vazgeçmeleri halinde, enerji konusundaki müzakerelerin hızla nihayetlendirilebileceği yorumu yapılabilir.