Yrd. Doç. Fehmi Tanrısever
Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi
29 ve 30 Ocak tarihlerinde güneş enerjisine dayalı üretim tesisi kurmak üzere ön lisans 2. ve 3. Yarışma Paketleri, Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) tarafından Ankara’da yapıldı. 2. Yarışma paketinde Siirt-Batman-Mardin, Şanlıurfa-Diyarbakır, Antalya, Muğla-Aydın, Denizli ve Burdur bölgeleri yer alırken, 3. pakette Konya 1 ve Konya 2 bölgeleri yer aldı. Kamuoyunda güneş enerjisi yatırımlarına verilen teşviklerin yetersiz olduğuna dair yaygın bir kanaat olmasına rağmen, yatırımcılar yarışmalara yoğun bir ilgi gösterdi. Bu ayki yazımızda yarışmalarda oluşan fiyatları ekonomik ve stratejik fizibilite açısından değerlendireceğiz.
Aslında 12 Mayıs 2014’te yapılan 1. Yarışma Paketi’nde oluşan fiyatlar, 29-30 Ocak 2015 tarihleri arasında yapılan 2. ve 3. paketler açısından oldukça bilgilendiriciydi. Zira kıyasla çok daha az yatırımcının katıldığı bu ilk pakette Elazığ bölgesi için oluşan 827.000 TL/MW fiyatı, Konya bölgesi için yapılacak yarışmalarda fiyatlarin çok daha yüksek düzeylere ulaşabileceğinin önemli sinyallerini verdi. Daha önceki değerlendirme yazılarımızda 827.000 TL/MW rakamının yüksek olduğunu fakat makul kabul edilebileceğini yazmıştık. 2. Yarışma Paketi için ihaleyi kazanan firmaların katkı payları en düşük 611.500 TL/MW (Mardin bölgesi) ile en yüksek 1.723.670 TL/MW (Burdur bölgesi) değerleri arasında oluştu. Yarışmanın ikinci günü Konya 1 ve Konya 2 bölgeleri için oluşan fiyatlar ise herkesi biraz daha şaşırttı. Konya 1 için kazanan en yüksek teklif 2.510.000 TL/MW olurken en düşük kazanan teklif ise 1.602.000 TL/MW olarak gerçekleşiyordu. Konya 2’de de benzer bir durum ortaya çıkmıştı.
Sadece Konya 1 bölgesinde dahi kazanan en yüksek ve en düşük teklifler arasında 900.000 TL/MW’lık bir fark olması, yatırımcıların ekonomik ve finansal analizleri ne kadar dikkatli yaptığı veya hiç yapıp yapmadığı konusunda ciddi şüpheler uyandırmaya yetecek cinstendir. Zira 900,000 TL/MW neredeyse ortalama MW başına yatırım maliyetlerinin %40’ına yakındır. Verilen tüm teklifler arasında ise çok daha büyük bir uçurum olması muhtemeldir.
Dünyada benzer güneş santrali projelerinin yatırım maliyetleri MW başına yaklaşık 1-1,2 milyon dolar civarındadır. Bu değer projede kullanılan girdilerin kalitesi ve kurulum yapılacak yerin coğrafyasına göre değişiklik gösterebilir. Bu durumda, bir GES projesinin geri dönüşüm süresi 8-10 yıl civarında kabul edilir. Türkiye’de alım ve fiyat garantileri bu geri dönüş süresini 6-7 yıl aralığına kadar çekmiş bulunmaktadır. Ancak yarışmalarda verilen yüksek katkı payları bu geri dönüş sürelerini misliyle uzatmakta ve hatta projeleri ekonomik olmaktan tamamen çıkarabilmektedir.
Konya bölgesi için yaptığımız fizibilite analizleri göstermektedir ki, en iyimser senaryolarda dahi verilebilecek maksimum katkı payı yaklaşık 1.500.000 TL/MW’ı geçmemektedir. Başka bir ifadeyle, 1.500.000 TL’lik katkı payı ile proje kendisini ancak 25 yılda (projenin varsayılan ömrü) geri ödeyebilmektedir. Bu, iyimser bir senaryo dahilinde, tedariğin en uygun şekilde yapıldığı, kurulum maliyetlerinin minimize edildiği ve öz sermaye kullanıldığı durum için geçerlidir. Bunun yanında ihalelerde verilen en düşük tekliflerin (611.500 TL/MW) dahi kendisini 10-12 yılda ödemesi ihtimal dahilinde değildir. Dolayısıyla 1.500.000 TL/MW üstü tekliflerde, projenin hayata geçirilmesinde özellikle dış finansman da kullanılacaksa, geçmişte RES yatırımlarındakilere benzer sıkıntılar yaşanabilir.
Bu durumda klasik bir ekonomik fizibilite analizinin 1.500.000 TL/MW ve üstü teklifleri açıklamak için yetersiz kaldığı aşikardır. Peki yatırımcı bu fiyatları neden vermiş olabilir? Bu durumu birkaç şekilde açıklamak mümkündür:
(1) Ekonomik Fizibilite Yapılıyor mu? Yatırımcılar fizibilite analizini yanlış yapıyor veya hiç yapmıyor olabilir. Ancak on milyonlarca dolarlık projeler söz konusu iken yatırımcıların fizibilite analizi yapmıyor olabileceklerini düşünmek mantıklı değildir. Bununla beraber, fizibilite analizi yapılırken öngörülen bazı kısıtlayıcı varsayımlar veya hatalar bize bu yüksek katkı paylarını veriyor olabilir.
(a) Özellikle iskontolama oranları ile ilgili yapılan hatalar proje değerlerini ciddi miktarda etkiler. Mesela, iskonto oranı belirlenirken proje riskinin dikkate alınmaması, proje değerini olduğundan çok yüksek gösterebilir.
(b) Bir diğer kısıtlayıcı varsayım da, yatırımcıların yerli üretim teşviklerinin tamamını alacağını öngörerek, ilk 5 yıl dahilinde elektiriğin satış fiyatını 20 dolar cent/kWs olarak hesap etmesidir. Bu durumda 2.000.000 TL/MW üzeri katkı payları fizıbıl hale gelebilir.
(c) Ayrıca yatırımın hayata geçeceği süreçte, panel fiyatlarının düşmesini, ve dolayısıyla da yatırım maliyetlerinin ciddi oranlarda azalacağını öngörmek de fizibiliteyi pozitif yönde etkileyebilir.
Ancak bu varsayımların hiçbirisi halihazırda çok gerçekçi değildir. Dolayısıyla kreditörlerin bu varsayımlar çerçevesinde projeleri değerlendirip finansman sağlayacağını düşünmek de fazlaca iyimserlik olur.
(2) Ekonomik ve Statejik Fizibilite: Finansal fizibilite ve stratejik fizibilite birbirinden ayrı kavramlardır; ve özellikle yukarıda bahsettiğimiz ekonomik fizibilite hesapları ileri görüşlü perspektiflerden yoksundur. Bilhassa ekonomik fizibilite analizleri, bir projenin yaratacağı portföy sinerjisi, öncülük etme avantajı ve öğrenme eğrisi gibi nicel olmayan faydaları dikkate almaz. Stratejik fizibilite ise bir yatırım ile ilgili bütün nitel ve nicel faydaları ortaya koyarak uzun vadeli yatırım planları yapmayı gerektirir. İşin özü, finansal olarak fizıbıl olmayan projeler bazı yatırımcılar için stratejik fırsatlar barındırabilir. Bu stratejik fırsatlar da yarışmalarda ortaya çıkan yuksek katkı paylarını kısmen açıklayabilir. Bu fırsatları aşağıda genel hatlarıyla ele alacağız.
(a) Portföy Etkisi: Enerji yatırımlarında iki artı iki dört etmez. Enerji yatırımları hiçbir zaman tek başına değerlendirilmemeli, aksine yatırımcı bu yatırımları bir portföy olarak düşünmeli ve ele almalıdır. Mesela, bir güneş enerjisi santralinin rezervuarlı bir baraj ile beraber yaratacağı katma değer, tek başına olan değerinden çok daha fazladır. Bu durumda rezervuarlı üretim sistemleri, güneş enerjisi santrallerinin darbeli üretim yapısını gidererek operasyonel planlamayı kolaylaştırıp uzlaştırma piyasalarında dengesizliğe düşme ihtimalini ciddi oranda ortadan kaldırabilir. Yine benzer şekilde doğal gaz ve jeotermal kaynaklar ile güneş ve rüzgar enerjisi üretim sistemlerini kombinlemek doğrudan operasyonel ve finansal faydalar sağlar. Bu tür faydalar standart ekonomik fizibilite analizlerinde değerlendirilmedikleri için, bu analizler projelerinin finansal değerlerini olduğundan daha düşük gösterebilir.
(b) Öncülük Etme Avantajı ve Prestij: Herhangi bir markete rakiplerden önce girmek bilgi, teknoloji ve deneyim avantajları sağlar. Bu avantajları elde etmek için, güneş enerjisi ihalelerine giren yatırımcılar belli bir miktar prim ödemeyi tercih edebilir. Bu prim, katkı payına eklendiğinde projenin ekonomik fizibilitesini düşürse de, stratejik olarak rakiplere karşı avantaj sağlar.
(c) Ölçek Ekonomisi ve Öğrenme Eğrisi: Zaman içerisinde güneş santrallerinin kurulumu ve yönetilmesinde kazanılan bilgi ve deneyimler, ileride yapılacak yatırımlar konusunda daha kesin bilgi sahibi olmayı ve bu yatırımları daha iyi değerlendirmeyi sağlar. Bu kazanılan tecrübeler yatırımcılar için yeni iş alanları açmaya ve katma değer yaratmaya da yardımcı olabilir. Ayrıca ölçek ekonomisi enerji yatırımlarında büyümeyi gerektirir. Büyük yatırımcılar portföylerini daha verimli değerlendirip yönetebilir. Ancak kömür ve doğal gaz santrallerinin aksine güneş yatırımlarında ölçek ekonomisi ve öğrenme etkisi sınırlıdır. Zira bir güneş santralinde kurulumun ardından aktif olarak operasyonel kararlar verilmesi ve kapasitenin yönetilmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla ölçek ve öğrenme etkisi de sınırlıdır.
Özetle 2. ve 3. Günes Enerjisi Yarışmaları’nda verilen 1.500.000 TL/MW üzerindeki katkı paylarının salt finansal fizibiliteleri sıkıntılıdır. Bu yüksek teklifleri veren yatırımcılar, stratejik olarak hareket etmiş ve piyasaya ilk girmenin yaratacağı avantajları kullanmak istemiş olabilirler. Ancak bu avantajların yüksek katkı paylarının yarattığı negatif değerleri ne kadar dengeleyeceği kuşkuludur.